Kayıtlar

Eylül, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Çift taraflı bant

  “Çift taraflı bant! O ne ki? İlk defa duyuyordum. Teknik kökenli olduğum için teknik malzemelere meraklıyım. Daha sonra çift taraflı bantın isminden ne olduğunu tahmin etmekle beraber olayı gözlemlemeye başladım.” **** Bir telaştır almış başını gidiyor. Herkes bir yerlere koşuşturuyor. Kolay bir şey mi? Koskoca bakan geliyor, aynı zamanda da başbakan yardımcısı. Bakan bizim kurumun bakanı olduğu için bizi bambaşka bir telaş sarıyor. Kurumda alarm veriyoruz. Her taraf düzeltiliyor, temizlenen yerler bir daha temizleniyor. Gerçi bakan gittiği hiç bir şehirde kuruma uğramıyor ve bu sebeple birçok yerde alınan karşılama çiçekleri de elde kalıyordu. Ama olsun, ya olur da ziyaret edeceği tutarsa?           Bütün hazırlıklar tamam. Ama doğrusu ne cebimden ne de kurum bütçesinden çiçek almaya gönlüm el vermemişti. Değer vermediğimden değil, bunu israf olarak gördüğümden. Bir kurum temsilcisine, hem de kuruma ait bütçeden çiçek almayı nedense doğru bulmuyoru...

Vekil olarak Allah yeter!

Peygamber Efendimiz (sav) İslam’a davet için Taif’e (Suudi Arabistan’da bir şehir) gider. Ancak orada hoş karşılanmayarak taşlanınca bir bahçeye sığınarak Rabbine şöyle dua eder:  “Allah'ım! Kuvvetimin tükendiğini, çaresizliğimi, halkın gözünde hor ve hakir görüldüğümü ancak sana arz ederim. Ey merhametlilerin en merhametlisi, herkesin zayıf gördüğü çaresizlerin Rabbi sensin. Ya Rabbi, huysuz ve yüzsüz bir düşmanın eline beni düşürmeyecek, hatta hayatımın dizginlerini eline verdiğim akrabamdan bir dosta bile bırakmayacak kadar bana karşı merhametlisin. Ya Rabbi, eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim bela ve sıkıntılara hiç aldırmam, fakat senin esirgeyiciliğin bunları da göstermeyecek kadar geniştir. Ya Rabbi gazabına uğramaktan, rızandan mahrum kalmaktan, senin karanlıkları aydınlatan, din ve dünya işlerini dengeleyen nuruna sığınırım. Razı oluncaya kadar affını diliyorum. Bütün kuvvet ve kudret ancak seninledir.”... Bir zamanlar muktedir bir kişi ile bir tevekkül sahibi bir ...

Nazar

  Arapça asıllı bir kelime olan “nazar” ; “bakış ve görüş” anlamlarına gelir. Türkçede ise daha ziyade, “göz değmesi veya bakmak suretiyle maddî ve manevi bir etki meydana getirmek” anlamına gelir. Kültürümüzde nazara çok önem verilir ve nazardan çok çekinilir. Onun için nazar değmesin diye bazı güzel şeyler saklanmaya çalışılır. Örneğin; çocuğun başarısı, yeni alınan ev, araba vs. Bir rivayette şöyle denmektedir: “Nazar deveyi tencereye, insanı mezara sokar.” Nazarın mahiyeti ve nasıl olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber, bazı kimselerin bakışlarıyla olumsuz etkiler meydana getirdiği dinen de kabul edilmektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “Ve inkar edenler, zikri (Kur'an-ı Kerim-i) işittikleri zaman gerçekten seni neredeyse gözleriyle devirirler. Ve; Muhakkak ki o, gerçekten mecnundur derler. Ve O Kur'an-ı Kerim, alemlere zikirden ve öğütten başka bir şey değildir. " (Kalem 51-52) Bir kısım alimler de bu ayetlerin nazar ayetleri olmadığını söylüyorlar. Ayette belir...

Bana ne?

Nasrettin hoca bir gün penceresinden dışarıyı seyrederken yoldan geçen bir adam seslenmiş:  -Hocam başında baklava sinisi olan bir adam geçiyor.  -Bana ne! -Hocam tepsiyi sizin eve getiriyor. Hoca cevabı yapıştırmış: -O zaman sana ne! Bu fıkradaki olay ne zaman yaşanmış veya ne zaman yazılmış, bilmiyoruz. Ancak yüzyıllar önce yazıldığını tahmin ediyoruz. Yaşanmış olması da önemli değil ama anlaşılan o ki o zamanlarda da bu tür sorunlar varmış. Varmış ki türetilmiş veya nakledilmiş. Gelişmiş toplumlarda bu gibi sorunların yaşandığını düşünmüyorum. Çünkü onlar ne kendilerini alakadar etmeyen şeylere karışır ne de gündemlerine alırlar. Genellikle duygusallıktan uzak bir şekilde kendi yaşamlarına odaklanma ve güzel yaşama derdindeler. Bizde ise herkes birbirini takip edip adeta kendi hayatını yaşamayı ihmal ediyor. Mesela bazen evde bir konuşma geçiyor. Filan sanatçı böyle yapmış, gebe kalmış, şununla çıkmış… Ben de sakince "Bana ne!” diyorum. Hakikaten bize ne? Bu gibi davranışla...