Kayıtlar

Şubat, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Arkadaşım neredesin? 😓

  Telefon: -Dostum ne yapıyorsunuz? -Ne yapalım, işe gidip geliyoruz? -Emekliliğe karar verdiniz mi? -Evet, yılbaşı gelsin. Malum bize 3600 ek gösterge verildi. Uygulanır uygulanmaz dilekçemi vereceğim. Üç ay sonra… -Merhabalar sevgili dostum. Nasılsınız, ne yapıyorsunuz? -Teşekkür ederim, ne olsun. Her zamanki gibi işe git gel.  -Emekliliği ne yaptınız, karar verdiniz mi? -Valla henüz karar vermedim. Düşünüyorum da taksitlerim var. Emekli olunca nasıl ödeyeceğim? Hem emekli olunca ne yapacağım? 45 yıldır çalışıyorum. Hiç sosyal hayatım, arkadaşlarım olmadı. Hep çalış çalış…Bir kredi bitiyor öbürü başlıyor. Kredisiz gün geçmedi. İlk arabamı krediyle aldım. Kredi bitince yeniden kredi çekip ev aldım. Onun da kredisini bitirdim. Emeklilikte ek gelir olsun, kiraya verelim diye bir ev daha aldım. O da bitti. Bu kez eskiyen arabamı yenilemek için kredi çektim.  -Öldükten sonra Yüce Allah’ın şu konuda size hesap sormasından korkuyorum; seni dünyaya yaşamak için gönderdik. Hâlb...

Acil durum!..

17 Ağustos’ta meydana gelen 7,4 büyüklüğündeki Marmara Depreminden 87 gün sonra, henüz depremin yaraları sarılamamışken 12 Kasım 1999 tarihinde Düzce 7,2 şiddetinde sallanarak yerle bir oldu. İkinci depremde yani 12 Kasım 1999 da Ankara’da müdürlük seminerindeydik. Bir derste hocamız depremin zararları azaltmanın en etkin yolu nedir diye bir tartışma başlattı. Sınıfça tartışmaya başladık. Birçok şey söylendi. Çeşitli fikirler beyan edildi. Ancak kırk kişilik sınıfa hiç kimsenin aklına sigorta gelmemişti. Hocamız, sözü alarak şöyle konuştu: Arkadaşlar sizin ortaya attığınız fikirler çok değerli. Ancak depremden sonra zararların telafisi için en etkin yol sigortadır. Gelişmiş ülkelerde sigorta çok gelişmiş bir tedbir mekanizmasıdır. Hemen hemen her şeyi sigorta ettiriyorlar. Bu nedenle hastalık, tabi afet ve kazalarda hiç kimse ‘devlet nerede’ diye sormuyor. Böyle bir olayla karşılaştıklarında hemen sigorta şirketini arıyorlar. Sigorta şirketi duruma el atıp, gerçek zararlarını ödüyor....

Ben ne biçim adamım?

  Ben ne biçim adamım? Arada bir kendi kendisine: "Ben ne biçim adamım?" diye soran kaç kişi vardır? Geçici bir hayret ve tecessüsle (anlama merakı) değil, hayranlıkla veya bir nefretle değil, devamlı ve samimî bir anlama ihtiyacıyla, kendi kendini karşısındaki koltuğa oturtarak, bir hasta muayene eder gibi, peşin fikirlerden, dost övgülerinden ve düşman hükümlerinden, uzak, kendini anlamaya çalışan kaç kişi var? (Peyami Safa) Peyami Safa’ nın belirttiği yöntemi kullanarak “Ben ne biçim bir adamım”  sorusunu kendimize sorduğumuzda, kendimiz için iyi şeyler yapacağımıza inanıyorum. Çünkü kendimizi en iyi biz biliriz.   Ben kimim veya Peyami Safa’nın tabiriyle ben ne biçim bir adamım? Burada istenen cevaplar “Anneyim, babayım, memurum vs. değil kişinin özgül ağırlığı, karakteridir. Herkesin bir özgül ağırlığı vardır. Bu ağırlık çarşıda pazarda satılmıyor. Onu oluşturmak için ahlaklı bir yaşam sürdürmek gerekir.  Yazımıza sorular sorarak devam edelim. Ben ne biçim...

Settar, Gaffar, Küffar

  Filozof İbn-Rüşt’ün büyükbabası Ebu’l- Vâlid bir dâvâdan sonra dinlenirken, kovalanan bir eşek can havli ile içeri dalar. Sağa sola çırpınırken, etrafta saksı, pencere ne varsa kırar. Eşeğin arkasından elinde sopa ile koşan kişiyi ve eşeği yakalayan adamlar hayvanı güç belâ dışarı çıkardıktan sonra sahibini Ebu’l- Vâlid'in önüne getirirler. Kadı sert bir ifâde ile: ”Bre adam bu zavallı da can taşıyor, onu neden sopa ile kovalıyorsun? diye sorunca, ihtiyar: “Asıl ben ondan ve onun sahibinden dâvâcıyım. Onu satın alalı bir hafta oldu. Her gün eski sahibine kaçıyor. Geri vereyim dedim, sahibi parasını iade etmiyor. Adam oluncaya kadar her gün bu sopayı yiyecek.” cevabını verir. Ebu’l-Vâlid, ihtiyarın mahzun duran haline pek acır ve: "Haydi hayvanını al git burada kırılıp dökülenleri ben ödeyeyim." der. Adam çıkarken kendi kendine: "Settar, Gaffar, Küffar" der. Ebu’l-Vâlid bunu duyunca adamı çağırır ve “Bu sözlerinden maksadın nedir?" der. İhtiyar: “Şu andaki...