Kayıtlar

Nisan, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İslam’da Dua ve Kader İlişkisi: İrade, Teslimiyet ve İlahi Hikmet

  İslam inancının temel taşlarından biri olan kader, Allah’ın sonsuz bilgisiyle her şeyi kuşattığı ve zamanı geldiğinde gerçekleşen ilahi planı ifade eder. Dua ise kulun bu büyük plan karşısında acziyetini, iradesini ve umudunu Rabbine sunmasıdır. "Her şey önceden belirlenmişse, dua etmenin anlamı nedir?" diye düşünülebilir. Ancak İslam âlimleri, kader ve duanın aslında bir bütün olduğunu, insanın sorumluluğu ile Allah’ın kudreti arasında mükemmel bir denge kurduğunu vurgular. Kader ve Duanın Yeri Kader, Allah’ın geçmişte olanları, şimdi yaşananları ve gelecekte olacakları sonsuz bilgisiyle kuşatması, dilemesi ve yaratmasıdır . Bu anlayış, insanın iradesini ortadan kaldıran bir 'kadercilik' şeklinde yorumlanmamalıdır. Kur’an’da yer alan "İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır" (Necm Suresi, 39) ifadesi, insanın eylemlerinden sorumlu olduğunu açıkça belirtir. Dolayısıyla dua, insanın özgür iradesini kullanarak Allah’a yönelmesinin en güzel yansıma...

الحاكم العادل- تأملات في المسؤولية وتحقيق العدالة

في حديث شريف، يبشّر نبينا الحبيب محمد صلى الله عليه وسلم بأن من بين السبعة الذين يظلهم الله في ظله يوم لا ظل إلا ظله، هو الحاكم العادل. هذا الحديث يوضح أهمية العدالة ومكانتها المركزية في الحكم، لأن تولي المسؤولية يعني تحمل عبء كبير واختبار صعب. قال الإمام الغزالي إن القيادة تحمل قيمة عالية، لكنها في الوقت نفسه تنطوي على مخاطر كبيرة. فإذا كان الحاكم عادلًا وأدى واجبه كما ينبغي، فإنه سينال سعادة لا توصف. أما إذا ظلم ولم يعدل، فالعاقبة ستكون شقاءً وتعاسة. وفي حديث آخر، يؤكد النبي صلى الله عليه وسلم على قيمة العدل في الحكم، إذ قال: "عدل يوم من سلطان أفضل من عبادة سبعين سنة." هذا الحديث يبيّن أن العدالة في الحكم لها تأثير أعمق من العبادات الفردية، لأنها تحقق الاستقرار والإنصاف في المجتمع. لكن للأسف، في زماننا اليوم، كثير من الناس يتولون مسؤوليات كبيرة دون أن يسألوا أنفسهم عن مدى كفاءتهم لها. والأسوأ من ذلك، أن من يعيّن شخصًا غير مؤهل في منصب ما، يتحمل المسؤولية أمام الله إذا ظلم ذلك الشخص في منصبه. العدل هو أهم صفة يجب أن يتحلى بها أي قائد أو مسؤول. لكنه ليس مطلوبًا من الحكام فقط،...

İnsan ve Toplumun İncelikleri: Görgü kuralları

Görgü kuralları, toplumların hissedilen güçlü bağlarıdır. Dış görünüşe dayalı önyargılar, soğuk davranışlara ve yanıltıcı bir döngüye yol açar. Nezaket, saygı ve anlayış, insan ilişkilerinin temelidir ve yüzyıllardır aktarılan evrensel değerlere sahiptir. Bunlardan bazıları: Başarısız olanı azarlamamak, düşmanın felaketine sevinmemek, konuşurken başkalarına sırtını dönmemek, söylentilere kolayca inanmamak gibi ilkeler, yalnızca geçmişin değil, bugünün de temel insani değerlerine dayanır. Bir başkası ayakta dururken oturmamak, yaş ve sosyal statüye bakılmaksızın saygılı olmak, başkalarının sırlarını zorla öğrenmeye çalışmamak gibi incelikli davranışlar, toplumsal uyumun ve karşılıklı saygının temel taşlarını oluşturur. Konuşanın sözünü kesmemek, aceleci cevaplar vermemek, ona dönerek ve dikkatle dinlemek, anladığımızı belli etmek, sadece bilgi alışverişi değil, aynı zamanda karşımızdaki insana değer verdiğimizin de bir göstergesidir. Bugün siz de küçük bir nezaket eylemiyle başl...

Sosyal Medyada Paylaşım Yaparken Dikkat!

Sosyal medyada gördüğümüz her bilgi doğru olmayabilir. Özellikle hassas ve önemli konularda, doğruluğundan emin olmadığımız içerikleri paylaşmaktan kaçınmalıyız. Aksi takdirde, istemeden de olsa kul hakkına girebilir ve telafisi zor sonuçlara yol açabiliriz. Doğruluğunu Sorgulamadan Paylaşma! Bir haber veya bilgiyle karşılaştığımızda, ilk yapmamız gereken şey doğruluğunu kontrol etmek olmalıdır. Farklı kaynaklardan teyit etmek, uzman görüşlerine başvurmak veya yapay zeka gibi araçlardan yardım almak, doğru bilgiye ulaşmamıza yardımcı olabilir. Yüce Allah'ın Uyarılarını Unutmayalım! Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: "...bir kimse önemli bir haber getirecek olursa bunun doğru olup olmadığını iyice araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa karşı haksız bir saldırıda bulunur, sonra da yaptığınıza pişman olursunuz!" (Hucurât Suresi, 6. Ayet)

Kibir ve Kaçınılmaz Hakikat

  Kibir ve Kaçınılmaz Hakikat Hayatın en büyük gerçeğiyle yüzleşmeye hazır mısınız?  Bugün sizlerle kısa ama derin bir hikâye paylaşmak istiyorum. Belki satırlarda kendinizden bir parça bulursunuz.  Hikâyemiz, atının üzerinde gururla salınan kibirli bir kral ile başlıyor. O kadar kendinden geçmiş ki, etrafında olup biteni fark etmiyor. Ta ki, başında basit bir kavukla bir derviş yolunu kesene kadar. Kral, kılıcını kavrayıp öfkeyle bağırıyor: "Kimsin sen, benim yolumu kesmeye cüret eden?"  Derviş, hiç tepki vermiyor. Sadece başını kaldırıyor. Zaman bir anda duruyor. Rüzgârın uğultusu kesiliyor. Kuşlar bile sessiz. Kralın kalbine tarifsiz bir ağırlık çöküyor. Dervişin gözleri, insana ait olamayacak kadar derin ve karanlık. Kaçacak yer yok. Kral, kılıcına daha sıkı sarılıyor ama artık kılıç anlamsız. Çünkü karşısındaki sıradan bir insan değil, ruhları almaya gelen Azrail (as).  Kralın dizleri titriyor. Hükmettiği topraklar, servetler, ordular... Hepsi bir anda anla...

Olacağı Vardı, Oldu!

“Olacağı vardı, oldu” sözü, halk arasında kaçınılmaz bir gerçekleşmeye işaret eder. Bu kısa ama derin ifade, kaderin kabulüyle birlikte tevekkülün anlamını da içinde barındırır. İslam’ın kader anlayışıyla da örtüşen bu söz, aslında pasif bir kabulleniş değil; sorumlulukla harmanlanmış bir teslimiyeti temsil eder. İslam inancına göre Allah, ezelden ebede her şeyi bir ölçüye göre takdir etmiştir. Kur’an-ı Kerim’de, “Hiçbir musibet başa gelmez ki Allah’ın izniyle olmasın…” (Teğabun, 64/11) buyrularak bu hakikat vurgulanır. Bu ayet, “Olacağı vardı, oldu” sözünün manevi temelini oluşturur. Ancak İslam, kaderi hiçbir zaman tembelliğe veya edilgenliğe gerekçe olarak görmez. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Deveni bağla, sonra tevekkül et” hadisiyle tedbir ve tevekkül arasında olması gereken dengeyi öğretmiştir. Yani insan, üzerine düşeni yaptıktan sonra sonucu Allah’a havale etmelidir. Ancak bu söz, yanlış anlaşıldığında tembelliğin bahanesine dönüşebilir. “Nasıl olsa kaderimde ne varsa...

Cesaretin Prensibi: Durma Noktanızı Belirleyin

Benim için cesaret, hayatın beklenmedik dönemeçlerinde beliren bir durma noktası gibidir. İçimde tereddüt fırtınası eserken, cesaret sağlam bir kaya gibi durur ve "Şimdi dur ve doğru yönü seç" der. Bazen bu ışığı görmezden gelmek kolay gelir, ancak cesaretin sesi eninde sonunda yankılanır ve yeni bir yola sapma fırsatı sunar. Bu, zorlu bir karar ya da ertelenen bir hayalin ilk adımı olabilir. O durma noktasındaki karar, hayatın akışını değiştirir. Okuduğum bir hikâye, bu kavramı anlamlı kıldı:  Borsada deneyimli Castles, "Her işlem için bir durma noktası belirlerim. Örneğin, %10 kayıp benim durma noktamdır. 50 dolarlık hisse 45 dolara düşerse satarım. Bu, zararımı 5 puanla sınırlar. Bu ilke, sadece finans için değil, hayatın diğer alanları için de geçerliydi. Kontrol edebileceğim sınırlar belirlemenin önemini anladım. Zamanla bu ilkenin sadece finansal sorunlarım için değil, diğer endişelerim için de geçerli olduğunu fark ettim. Randevularına geç gelen bir arkadaşımla sı...

Bin aynalı oda

Bir tapınak… İçinde binlerce aynanın olduğu büyülü bir oda… Buraya yolu düşen iki köpek ve onların zihinlerinde şekillenen iki farklı dünya… Geçmişte kötü deneyimler yaşamış ilk köpek, herkesi düşman görerek içeri girer. Karşısında birden fazla tehdit algılar, hırçınlaşır, dişlerini gösterir, havlar. Aynalar ona sadece kendi öfkesini, korkusunu ve saldırganlığını geri yansıtır. İçindeki karanlık, binlerce kez çoğalarak üzerine çöker. Kendi öfkesi içinde kaybolur. Oysaki düşman yoktur, yalnızca yansıması vardır. İkinci köpek ise sevgi dolu bir ortamda büyümüştür. Dünyaya güvenle bakar. Tapınağa girdiğinde aynalarda dost yüzler görür, kuyruğunu sallar. Aynalar ona aynı coşkuyla karşılık verir. Mutluluğu binlerce kez çoğalır, cesaretle çıkış yolunu bulur. İnsan da hayatla böyle bir ilişki içindedir. Dünyayı nasıl algılıyorsak, o da bize öyle görünür. Öfkeli ve kuşkucuysak, dünya bize sert gelir. İyimser ve umut doluysak, hayat bize dostça yaklaşır. Carl Jung’un dediği gibi: "Dışarıya...