İslam’da Dua ve Kader İlişkisi: İrade, Teslimiyet ve İlahi Hikmet
Kader ve Duanın Yeri
Kader, Allah’ın geçmişte olanları, şimdi yaşananları ve gelecekte
olacakları sonsuz bilgisiyle kuşatması, dilemesi ve yaratmasıdır. Bu
anlayış, insanın iradesini ortadan kaldıran bir 'kadercilik' şeklinde
yorumlanmamalıdır. Kur’an’da yer alan "İnsan için ancak çalıştığının
karşılığı vardır" (Necm Suresi, 39) ifadesi, insanın eylemlerinden
sorumlu olduğunu açıkça belirtir. Dolayısıyla dua, insanın özgür iradesini
kullanarak Allah’a yönelmesinin en güzel yansımasıdır.
Kaderin Boyutları: Mübrem ve Muallak
Kader, İslam’da derin anlamlar taşıyan bir kavramdır ve âlimler bu kavramı
iki boyutta ele alır:
Mübrem Kader: Değişmesi mümkün olmayan, kesinleşmiş hükümlerdir. Örneğin, bir insanın
ölüm vakti bu kaderdendir. Ölüm vakti mübrem kaderdendir; değişmesi mümkün
olmasa da, bu gerçeğe hazırlıklı olmak insanın iradesi dâhilindedir.
Muallak Kader: Muallak kader, dua ve iyiliklerle değiştirilebilen kader anlamına gelir.
İnsan bu kaderi etkileyebilir, ancak nihai karar yine Allah’a aittir. Muallak
kader, bir kişinin sağlık sorunları ile yüzleşmesi durumunda dua ve tedavi
yöntemlerini birleştirmesiyle ortaya çıkar. Bu kişinin şifa bulması, Allah’ın
dilemesiyle yeni bir kaderin tecelli etmesidir. Muallak kader
değişebilir mi? Evet, dua, sadaka ve iyilikle değişime açık bir kaderdir.
Kader bir kitap gibidir; bazen sayfalar önceden yazılmıştır (mübrem), bazen
ise boş bırakılmış ve dualarımızla dolmayı bekler (muallak).
Allah Resulü (s.a.v.), "Sadaka belayı defeder, ömrü uzatır"
(Tirmizi) buyurarak, insanın kendi eylemleriyle kaderine etki edebileceğini
öğretmiştir. Bu noktada dua, muallak kaderi etkileyen en güçlü vesilelerden
biridir. Dua, insanın teslimiyet ile mücadelesini harmanlayan bir eylemdir;
kaderde saklı hikmete ulaşmanın bir yoludur.
Duanın Kaderi Değiştirmesi: Bir Hadis Işığında
Rasulullah, "Kader ancak dua ile değişir, ömür ancak iyilikle
artar" (Tirmizi) buyurarak, duanın kader üzerindeki derin etkisini
bizlere öğretmiştir. Bu hadisin ışığında düşünecek olursak, dua bir teslimiyet
değil, aksine Allah’ın rahmetiyle kaderi şekillendirme çabasıdır. Örneğin,
hastalık kaderinde yazılı olan bir kişi, dua ve tedaviyle şifa bulabilir. Bu
durumda şifa, Allah’ın kulunun duasını kabul ederek yaratmış olduğu yeni bir
kaderdir. Dua, sadece bir umut değil; aynı zamanda kaderin işleyişinde
Rabbimizin bize sunduğu bir lütuf ve fırsattır. Eğer şifa dualarla mümkünse,
duanın ihmal edilmesi insanın kendi kaderine sırt çevirmesi anlamına gelmez mi?
Tevekkül ve Dua Dengesi
İslam’da tevekkül, kadere teslimiyetle birlikte sebeplere sarılmayı
gerektirir. Yani tevekkül, sadece beklemek değil, insanın elinden geleni
yaptıktan sonra sonucu Allah’a bırakmasıdır. Dua, bu çabanın en güzel
vesilelerinden biridir. Resulullah, devesini bağlamadan Allah’a tevekkül
ettiğini söyleyen bir bedeviye, "Önce deveni bağla, sonra tevekkül
et!" (Tirmizi) diyerek tevekkülün sadece bir teslimiyet değil, aynı
zamanda eylem ve çaba ile desteklenmesi gerektiğini vurgulamıştır.
Sonuç: Dua ve Kadere İmanın İncelikleri
Dua etmek, kadere imanın en önemli tezahürlerinden biridir. Mümin, her
duasının ancak Allah’ın dilemesiyle kabul edileceğini bilir ve bu bilinç, onun
Rabbi’ne olan güvenini daha da pekiştirir. Kur’an’da, "Rabbiniz şöyle
buyurdu: Bana dua edin, size icabet edeyim!" (Mü’min Suresi, 60)
ayeti, bu güçlü ilişkiyi özlü bir şekilde açıklar. Dua, sadece bir isteğin dile
getirilmesi değil; aynı zamanda kaderin ilahi hikmetini anlamaya ve Allah’ın
rahmetini hissetmeye vesile olan bir kapıdır. Mümin, dua ile hem kendi
iradesini harekete geçirir hem de Allah’ın sonsuz rahmetine yönelir.
Nitekim Hz. Ali (r.a.) şöyle der: "Dua, bela gelmeden önce onu
defeder, geldikten sonra ise hafifletir." Bu söz, duanın hayatımızdaki
yeri ve önemini çarpıcı bir şekilde ortaya koyar. Sonuç olarak, dua ve kader,
İslam’da ince bir uyum içinde birleşir: Kul üzerine düşen sorumluluğu yerine getirir,
Rabbi ise rahmeti ve hikmetiyle hükmünü icra eder.
Yorumlar
Yorum Gönder