Kayıtlar

Eylül, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Öfkeyi yenmek

“Alman ordusunda bir askerin olaydan hemen sonra şikayette bulunması yasaktır. Böyle bir durumla karşılaşan asker önce öfkesinin geçmesini bekleyecek, daha sonra şikayette bulunacaktır. Olaydan hemen sonra şikâyette bulunan bir asker cezalandırılır.” Dini tavsiyelerin yaptırımı ya kınanmak veya manevi cezalardır. Ancak, dini tavsiyelere paralel bu eylemin karşılığının dünyevi bir ceza ile cezalandırıldığını ilk defa okudum. Demek ki Almanlar bu tür şikâyetlerin disiplini bozacağını öngörerek olaydan hemen sonra şikâyet etmeyi yasaklamıştır. Hepimiz öyle değil miyiz? Öfkelendiğimiz bir olay anında öfkemiz tavan yapar. Daha sonra kişinin yapısına göre yavaş yavaş diner. Belki beş saat belki bir gün belki de üç gün içinde tamamen söner veya önemsemeyecek seviyeye düşer.   Gençliğimde bulunduğum şehirde kan davası sonucu bir cinayet işlenmişti. Cinayeti işleyen kişinin kardeşi mahallemizde oturuyordu. O evin yanından geçerken etrafının polislerle sarıldığını gördüm. Kendi kendime g...

Kibir virüsü

Kimse, kimseyi küçümseyecek kadar büyük değildir, bilmelisin. Küçümsediğin her şey için gün gelir, önemsediğin bir bedel ödersin. Tolstoy Kibirli insanlar kendinden rütbece-makamca büyüklere değil, daha düşük insanlara karşı kibirlenir. Dolayısıyla üst makam sahiplerine karşı gösterilen davranışlarla kibrin ölçülemeyeceğini düşünüyorum. Birçok kibirli insanın makamca üstü ile karşılaştığı zaman kibrinden eser kalmadığını bizzat gözlemlemişim.  Kibir hastalığı dış ortamdaki virüs gibidir. Dış ortamdaki virüse karşı maske ile tedbir alınabilir ama kibir virüsü her zaman etrafımızda dolaşır. Bu nedenle bu hastalıktan korunmak isteyen kişi her zaman tetikte olmalı ve övücülerden uzak durmalıdır. Çünkü kibrin bir bulaşma şekli de övücülerin sahte övgüleridir.  Makamlar ve mevkiler kibir, böbürlenme ve saltanat makamı değil, bilakis ağır sorumluluk makamlarıdır. Peygamber Efendimiz (sav), “Görevinin hakkını yerine getirmeyen amirlere, başkanlara ve yardımcılarına yazıklar olsun!.. O...

Taş ve İnsan!

“Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; artık kalpleriniz taş gibi, hatta daha da katıdır. Taşın öylesi var ki ondan ırmaklar kaynar; öylesi de var ki çatlayıp bağrından su fışkırır; bazı taşlar da var ki Allah korkusuyla yuvarlanıp düşer. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.” (Bakara 74) Dünyada yürekleri taştan da katı insanlar olmuştur, vardır ve olacaktır. Allah bunların şerrinden hepimizi muhafaza etsin.  Yüce Allah yukarıdaki ayeti kerimesinde taş kalpli insanlar ile taşı kıyaslıyor. Taş kalpli insanların taştan daha değersiz olduğunu belirtiyor: “Taşın öylesi var ki ondan ırmaklar kaynar; öylesi de var ki çatlayıp bağrından su fışkırır..”  Bizim bunları düzeltme şansımız olabilir mi bilmiyorum. Biz üzerimize düşeni yapıp  söylemeye çalışacağız. Bazen söylemeye gücümüz yetmeyebilir. Bu durumda kalbimizde buğz edeceğiz (kınayacağız)  Ayette Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Bize düşen, açık bir tebliğden başka bir şey değildir."  Bu yaşıma gelinc...

Özür dilemek

    Sözlükte özür dilemek şöyle açıklanır: 1- Yapılan bir yanlıştan, uygun olmayan bir durumdan vb. dolayı özür yani bağışlanmayı dilemek. 2- Bir durumunu, özrünü öne sürerek talep edilen bir işi yapamayacağını bildirip o işi yapamayacağını söylemek. Bu yazımızda birinci maddeyi yani “bağışlanmayı dilemeyi” ele aldım İnsanlar kendilerine saygı duyar ve kendilerini değerli hissederler. Özür dilerken kişiler, kendilerine karşı saygılarını kaybettiği veya değerinin zedelenmiş olduğu hissine kapılır. Bu durum özür dilemeyi zorlaştırır. Hele bir de egomuz yüksekse bu durum daha da zorlaşır.   Geçmiş yıllarda yönetici bir arkadaşım ile hasbihal ettiğimde özür dileme ile ilgili konu açıldı. Arkadaşım yöneticinin özür dilemesinin doğru olmadığını söyledi. ‘Belki gönül alınır ancak özür dilenmez,’ demişti. Ona şöyle cevap vermiştim: Ya özür dileyecek duruma düşmeyeceğiz ya da özür dileyeceğiz. Bu benim doğrularım.   Freud bu konuda şöyle diyor: "Hatalı olduğunu anlamak ve...

Nankörlük ve minnet

Nankörlük terbiye edilmemiş insan fıtratında vardır. Bütün insanları terbiye edemeyeceğimize göre nankörlerle başa çıkmak için kendi bakış açımızı değiştirmemiz gerekir.  Gençliğimde nankör biri ile karşılaştığımda çok etkilenirdim. İçimden nankörlere şöyle söylenirdim; minnet duymamana bir şey demiyorum bari iyiliğe kötülükle karşılık verme. Daha sonra bu olaylar üzerine uzun uzun düşünürdüm. Sonuçta üzüntünün nedenini kendi bakış açımda buldum. İyiliği karşılık beklemeden yapıyordum. Ancak bu yetmiyordu. İyilik yaptığım kişilerden vefa da beklememem lazımdı. Sonra yine kendi kendime düşündüm; niçin iyi davranışlarda bulunuyordum? Cevabımı şöyle bulmuştum; insan olduğum için. Başka? Yaradan'ın hatırı için. O halde neden insanlar iyiliğe kötülükle  karşılık verince üzülüyordum?  Yaşamımda bu konuda yani nankörlük boyutunda bir çok  insan davranışı gördüm. Beni çok sevip saygı duyan ancak işi bittikten sonra hiç oralı olmayan insanlar da gördüm. Bakış açımı değiştird...