Kayıtlar

Temmuz, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Gelin, Bizi Eleştirin!

Fransız düşünür Suarez, “Doğu” ile ilgili şöyle bir tespit yapar: “Doğuda eleştiri yoktur, kaside (övgü) veya hiciv (alay) vardır. Eleştirmen olarak geçinen adam ya över, ya söver; ya gökyüzüne çıkarır yahut yerin dibine batırır." Eleştiri sözlükte, “Bir insanı, bir konuyu, bir yapıtı, doğru ve yanlış yönlerini bulup göstermek amacıyla inceleme işi” olarak tanımlanır. Şöyle bir düşünelim mi? Eleştiriyi yukarıdaki tanımdaki hâliyle gördünüz veya duydunuz mu? İstisnalar hariç, ben duymadım ve görmedim. Dolayısıyla Fransız düşünür Suarez'in tespiti isabetlidir. Aslında eleştiri, bir kişiyi veya bir eseri geliştirmek için yapılır. Bizler, çevremizde bizi yapıcı eleştiri ile eleştirecek dostlara sahip olmadığımız için kendimizi tanımıyor ve geliştiremiyoruz. Çünkü bizler, güzel sözler duymak isteriz. Montaigne deyişiyle eleştirilmekten kaçarız. Oysa bunu kendiliğimizden istememiz, “Gelin, bizi eleştirin” dememiz gerekir. Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı adlı kitabın bi...

İstişare üzerine

İstişareyi, yüce Allah bir ayeti kerimesinde şöyle övmüştür: “Onların işleri, aralarında istişare (danışma) iledir.” (Şûrâ Suresi 38)             Bir sahabe, istişare konusunda şöyle der: “Hz. Peygamber (s.a.v.) ile Bedir günü savaşa ben de katıldım. Hz. Peygamber, Bedir kuyusunun yanına geldi ve kuyunun arkasına mevzilenmeye karar verdi. Ben de: -Ey Allah’ın elçisi! Burası Allah’ın seni yerleştirdiği bir yer mi yoksa bir harp taktiği mi? diye sordum. Hz. Peygamber buyurdu ki: -Elbette ki o harp, rey ve hile sonucudur. Ben de: -Ya Resulallah! Burası konaklama yeri için uygun değildir. İnsanları kaldır ve bizimle müşriklerin en yakınındaki suya gel. Sonra o suyun ötesindeki kuyuların sularını bozalım. Orada bir havuz yapalım ve su ile dolduralım ki Kureyş ile savaştığımızda biz içelim onlar ise içmesinler. -Bunun üzerine Hz. Peygamber dedi ki: -Hakikaten iyi yol gösterdin. Yüce Allah’ın övdüğü istişarenin, hayatımızın...

Kendin için kazan kendini

  Seneca Lucilius’unu selamlar, Lucilius, kendin için kazan kendini. Şimdiye değin senden zorla alınan ya da çalınan ya da boşuna akıp giden zamanına sarıl, iyi kullan onu. Kimi zamanımız bizden zorla kapılıyor, kimisi sinsice çalınıyor, kimisi de boşuna akıp gidiyor. Umursamadığımız için uğradığımız kayıp da, en yüz kızartıcı olanı. Dikkat edersen, hayatımızın en büyük bölümü kötü iş yapmakla geçiyor, büyük bir bölümü hiçbir iş yapmamakla, bütün yaşamımız da (gerekenden başkasını) yapmakla geçiyor. Zamana değer veren, gününün değerini bilen, her gün biraz daha ölmekte olduğunu anlayan bir kimse gösterebilir misin bana? Yanıldığımız bir nokta var, sanıyoruz ki ölüm önümüzdedir; oysa ölümün büyük bir kısmı şimdiden geçip gitmiştir. Hayatımızın gerimizde kalan kısmını ölüm geçirmiş eline. O halde sarıl bütün saatlerine. Bugününe el koyarsan, daha az bağlı kalacaksın yarına. (Ahlaki Mektuplar, Seneca) Bu alıntının yapıldığı kitap 2000 yıl önce Seneca tarafından yazılmış. Siz de dikkat...

Masumiyet insan için değildir!

    Ellerine daha cinayet işleme fırsatı geçirmemiş oldukları için pek çok kişi masum zannediyor kendini. (Orhan Pamuk)   Toplumda suçsuz kişilere -çocuklar, akıl hastaları vs.- “masum” denir. Çocuklara “masum” denmesinin nedeni, onların günah işlemeyecek kadar saf ve temiz olmalarıdır. İnsan fıtratı gereği, masum olamaz. Masum derken, “suça yetenekli olamayan” diyoruz. Bu nedenle masumiyet, insan için değildir. Dini masumiyetler konumuzun dışındadır. Bu konuda Dücane Cündioğlu şöyle söylüyor: Masumiyet meselesi ismet ile alakalıdır. Masumiyet günahtan korunan ve günahtan uzak tutulan kişinin sıfatıdır. Mesela Hz. Meryem masumdur, çünkü iffeti korunmuştur. İffetli ise kendi iradesiyle günahtan kaçınır. Masum ise zaten günah işleyemez; çünkü korunmuştur. “İlk taş ” hadisesi meşhurdur, olay İncil’de geçer, Hz. İsa’nın kıssasıdır. Kısaca açıklamak gerekirse, zina yaptığı iddia edilen bir kadını, taşlamak için can atan topluluğa, Hz. İsa şöyle der: “İlk taşı, günah...

Şikâyet, Senden Sanadır!

Padişahım, sen adalet isteyenlerin iniltisini nasıl duyabilirsin ki, karyolanın cibinliği Zuhal yıldızına bitişiktir. Öyle uyu ki, adalet isteyen birisi kapına gelecek olursa feryadını işitesin. Zamanında birisi gelir de, bir zalimden şikâyet ederse, bilmiş ol ki, o şikâyet, senden sanadır. Çünkü onun zulmü senin zulmün demektir. Köpek yolcunun eteğini paraladığı zaman, eteği paralayan köpek değil, belki de öyle köpeği besleyen nâdan-cahil kimsedir. (Sadi) Bu hikâyede belirtilen mesaj çokça tekrar edilmeli. Kalıcı olması için her defasında farklı bir şekilde gündeme alınması gerekir. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) "Hepiniz çobansınız. Hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz." buyurarak hepimize bir sorumluluk yüklemiştir. Bu sorumluluk kişiden kişiye değişiklik gösterse de, herkesin üstlendiği görevin önemini kavraması gerekiyor.  Peki, neden bazen bu sorumluluklarımızdan kaçınıyoruz? Çünkü büyük sorumluluklar üstlenmek kolay değildir. Mesela bir kimseye pilotluk...