Kayıtlar

Mart, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sessiz Mucizenin İzinde…

İnsan, koşturmanın gölgesinde yaşarken nefesinin ve kalbinin ritmini çoğu zaman unutur. Oysa bir an dursa, bu sessiz mucizelerin pamuk ipliğine bağlı olduğu gerçeğiyle yüzleşir. Dostum Dr. Mehmet Derviş’in dediği gibi: "Nefes aldığını hissediyorsan, hastasın demektir." Çünkü sağlık, bu ritimlerin fark edilmeden işlemesidir. İşte burada, insanın acziyetini ve Yüce Kudret’in sonsuz hikmetini anlatan bir sır saklıdır.   Allah dileseydi, ne kalbin atışına ne de nefesin akışına muhtaç bir sistem yaratırdı. Ancak O, hayatı bu iki ritme bağladı. Belki de bununla insana şunu hatırlatmak istedi: "Sen, benim iznimle varsın." Kalbin her vuruşu, nefesin her dalgası, bir saat gibi işler. Saatin tik-taklarını duymazsın, ama o durduğunda zaman donar. Tıpkı kalbin sustuğunda hayatın durması gibi… Doğduğumuzda ilk nefesle dünyaya merhaba deriz; son nefesle de vedalaşırız. İkisi arasındaki tüm anlar, Allah’ın bize sunduğu bir emanettir. Peki ya bu emaneti nasıl taşıyoruz? Bir...

Mutluluk Bir Başkasını Sevmektir

  "Her insan kendini sever; ama mutluluk, başkasını sevmektir." (Hermann Hesse) Sevilmediğimizi düşündüğümüzde, sevilmeye layık olmadığımızı düşünebiliriz. Kendi kötü duygularımızın suçlusunun kendimiz olduğunu hissederiz. Oysa gerçek açıktır; biz değerliyiz. Evet, zaman zaman davranışlarımız hakkında kötü şeyler hissedebiliriz, ama bu hisler aslında bizi iyi biri yapar, çünkü kötü insanlar karşılarındaki kişileri incittiklerinde kendilerini kötü hissetmezler. Kendinizdeki en iyiyi görün. İyi bir kişi olduğunuzu kendinize hatırlatın. Sevmek elimizde, sevilmemek ise nispeten elimizde; çünkü içi kötülük dolu insanların karşılarındaki kişileri sevme gibi bir dertleri yoktur. Kendinizi onların gözünde değerlendirmeyin. Hep şu sözü kullanırım: Eğer insanların yüzde yüzü sizi seviyorsa, bu durum sizde bir problem olduğunu düşündürebilir. Nitekim Konfüçyüs'e sormuşlar: “En iyisi, kişinin köydeki herkes tarafından sevilmesi midir?" "Hayır," demiş Konfüçyüs. “E...

Ölümü Öldürmek!

Hiç gece yıldızlara bakarken düşündünüz mü? Biz bu evrende neyiz? Gelip geçici birer an mı, yoksa kalıcı bir iz bırakacak varlıklar mı? Ölüm, her şeyin sonu mu, yoksa yeni bir başlangıç mı? İnsanlık tarihi boyunca bu sorular zihinleri meşgul etti. Bu yazımızla “ölüm” kavramını farklı bir perspektiften ele alacağız: Ölümü öldürmek mümkün mü? İnsanlık tarihi, “ölüm” kavramını iki temel eksende tanımlar: Biyolojik ölüm ve hakiki ölüm. Biyolojik ölüm, bedenin toprağa karıştığı andır. Hakiki ölüm ise bir insandan son kez bahsedildiği, adının son kez anıldığı tarihtir. Bu ikisi arasındaki fark, insanın hayattayken neyi temsil ettiğiyle, nasıl bir iz bıraktığı ile doğrudan ilişkilidir. İnsanlar dört gruptan oluşabilir: Bunları analiz edelim: Birinci Grup: Varken Yok, Yokken Yok Bu gruptakiler, yaşamları boyunca hiçbir iz bırakmayan, âleme bir çivi dahi çakmayan insanlardır. Varlıkları, dünyanın sırtında bir yükten farksızdır. Tıpkı bir nehrin üzerinde kayıp giden yaprak misali, ne doğuşları b...

Öke anında merhamet

         Yaşlı adamın eşeği çamura saplandı. Tüm çabalarına rağmen hayvanı kurtaramadı. Yağmur yağıyor, soğuk iliklerine işliyordu. Öfke ve çaresizlikle padişah dahil herkese lanetler yağdırdı. O sırada padişah oradan geçiyordu. Adam, padişahın duyduğunu fark edince korkuya kapıldı.  Padişah ilk anda bu küstahlığa öfkelendi. Fakat kalbindeki merhamet galip geldi ve çevresine baktığında adamın çaresizliğini, eşeğin çamura battığını gördü. Zavallı köylünün haline acıdı.   Köylüye at hediye etti. Çünkü biliyordu ki, öfke anında merhamet en büyük erdemdi. Olayı duyan biri yaşlı adama sordu: “Nasıl kurtuldun?” Adam cevapladı: “O anda en kederli insandım, kendime hâkim olamadım. Padişah ise kendine yakışanı yaptı; ihsan ve ikramda bulundu.” (Sadi) Peki ya siz? Hiç öfkenizin sizi yutmasına izin verdiğiniz, sonra pişman olduğunuz anlar oldu mu? Ya da birinin çaresizliğini görüp, öfkenizi merhamete dönüştürdüğünüz? Hz. Ali (r.a.), bir savaşta...