Sultan Şemseddîn Lelmiş ve Adalet
Sultan Şemseddîn Lelmiş Hint ülkesinin merkezi olan Dihlî (Delhi) şehrinde bağımsız hükümranlık eden yöneticilerin ilkidir. İbni Battuta (Ölüm 1369) Seyahatnamesinde Hint diyarını anlatırken Sultan Lelmiş’ i de anlatır.
Sultan Lelmiş erdemli, iyiliksever biriydi.
Daima âdil olmuştur. Zulme uğrayanların hakkını alma konusunda şiddete
başvurmaktan çekinmezdi. Tahta oturduğunda kendini ağır bir yük altında
hissetmiş. Öyle ya koskoca ülkenin sorumlusu olmuştu. Günlerce gözüne uyku
girmedi. Hz. Ömer’in sözü kulaklarını tırmaladı durdu. “Kenarı Dicle'de bir kurt kaparsa koyunu, adli ilahi sorar Ömer'den
onu.”
Malum, o dönemde Hint halkının tümü beyaz
elbise giyer. Bundan hareketle aklına bir düşünce gelir ve hemen uygulanması talimatını
verir. O günden sonra mazlumların ve
şikâyetçilerin renkli elbise giymesini emretti. Halkın dertlerini dinlediği
özel günlerinde veya atla gezintiye çıktığı zamanlarda renkli giyinmiş bir
kimse gördüğü zaman ona zulmedeni bulur, hakkını alırdı ondan.
Askerlerine de talimat verdi: Çarşıda pazarda
renkli elbise giyen adamları toplayıp getirmelerini emretti. Bu konuda diğer
hükümdarları geride bırakacak dereceye geldi ve şöyle dedi: "Bazılarına geceleri de zulüm yapılır!
Bunların hakkını almakta da hızlı davranmak istiyorum!" Bu sözlerinden
sonra sarayının kapısına, iki burcun üstüne iki mermer aslan heykeli koydurttu.
Bu heykellerin boynuna zincirler bağladı. Zincirlerin ucunda koca bir çan
vardı. Haksızlığa uğramış bir zavallı gece vakti gelip çanı sallar, sultan bunu
işitir işitmez yerinden kalkar, tarafları dinler ve meseleyi çözerdi.
Bu hikâyeyi okurken şöyle bir düşündüm. 1300
lü yıllarda böyle bir çözüm bulunduğuna göre şimdiki zamanda ne yapılmazdı ki?
Bu yaşıma kadar yaptığım gözlemlerde yaşanan
sorunların nedenlerinin iki ana başlıkta toplandığını gördüm.
● Sorun, sorunu çözecek olanlara iletilemiyor,
●
Sorunu çözmek ile yükümlü olanlar sorunu bizzat yaşamıyor.
Birinci maddenin çözümü zor görünse de aslında
bir o kadar kolaydır; hele ki bu dijital
çağda. Sistemimizi kurabilirsek sorunlar bir ipliğin yumağı gibi çözülür.
Diğer sorun da çözüm mercileri, var olan
sorunları yaşamadığından (yaşatılmadığından)
çözüm üretemiyor. Dolayısıyla çözüm mercilerinin atalarımızın yaptığı
gibi tebdil-i kıyafet veya benzeri yollarla sorunları yerinde tespiti çok önem
arz eder. Daha önceki görev yerimde bir ana kavşak sıkıntılıydı. Kavşaktaki
trafik lambaları eş zamanlı yanıp eş zamanlı sönüyordu. Kavşakta uzun araç
olduğu zaman kavşağın ortasına geldiğinde kırmızı ışık yandığında kavşağı
tıkıyordu. Aslında çözüm çok basitti. Kavşak girişine kırmızı yandığı zaman
kavşağın dönüşünde ve çıkışındaki kırmızı lambalar beş-altı saniye gecikmeli
yanarsa kavşak boşalmış olacaktı. Ama nedense bunu kimse görmüyordu. O kavşak
herkesin korkulu rüyasıydı. Bir gün kavşaktan geçerken yukarıda belirttiğim
çözümün uygulandığını gördüm. O günden sonra kavşağın tıkandığını gören olmadı.
Aklıma ilk gelen “Acaba buradan bir yetkili mi geçti?”
Gerek özel gerek kamuda herkesin, özellikle
yetki sahibi olanların üzerlerine düşen görevi yapması halinde sorunların
asgariye inmemesi mümkün değildir.
Sözün bittiği yerdeyiz inanın o kadar güzel bir konuya değinmişsinizki elleriniz dert görmesin yüreğinize sağlık saygılarımla
YanıtlaSilAllah razı olsun
SilYüreğinize sağlık. Çok güzel ve ibret alınacak bir hikaye. Teşekkür ederiz.
YanıtlaSilAllah razı olsun
Sil