Seneca Ahlak Mektupları 42. Mektup

 

42. Mektup

Demek o adam, senin bir örnek insan olduğuna seni inandırdı, öyle mi? Oysa öyle bir çırpıda ne örnek insan olunur ne de örnek insan olduğu anlaşılır. Bilir misin ben şimdi kime örnek insan diyeceğim? İkinci sıradan birine. Çünkü gerçek iyi insan, Anka kuşu gibi belki de beş yüz yılda bir dünyaya gelir. Büyük şeylerin pek seyrek yaratılmasına şaşmamalı. Kader orta halli, ortanın malı olmak için doğanları sık sık üretir; ama nadir yaratılışıyla da, en iyi olanın değerini belirtir. Ama bu adamın nitelikleri, hak ettiği örnek insandan çok ayrıydı şimdiye dek; eğer örnek insanın ne olduğunu 146 bilseydi, kendisinin daha o insan olmadığını bilir, belki de örnek insan olabileceğinden umudunu keserdi. "Öyle ama kötüler üstüne iyi düşünceleri yok," diyebilirsin; kötüler de böyle düşünürler zaten. Her kötünün uğradığı en büyük ceza, kendisinin ve yakınlarının hoşuna gitmemektir. “Ama bir günden ötekine edindikleri büyük gücü kullananlardan da nefret ediyor," dersen, aynı güç onun da eline geçse o da aynı şeyi yapar derim. Birçoklarının kusurları, güçsüz oldukları için gizli kalır; güçlerine güvendiler mi, göze aldıkları işler başarıların gün yüzüne çıkardığı kusurlardan daha az olmayacaktır. Kötülüklerini meydana çıkarmak için, bu berbat adamların imkânları yoktur sadece. Zehirli bir yılan bile soğuktan donduğu zaman tehlikesizce ele alınabilir. O anda da zehri vardır yılanın, ama uyuşmuş haldedir. Birçoklarının vahşiliği, ihtirası, sefahati çok kötü insanlar gibi ortaya çıkmaya cesaret edemiyorsa, kaderin lütfu sayesindedir bu iş. Ne kadar güç isterlerse ver onlara. Onların da aynı kötü şeyleri istediklerini anlayacaksın.


Sana çok bağlı olduğunu iddia ettiğin o kişiyi anımsarsın. Onun hercai, gelgeç gönüllü olduğunu, senin onu ayağından değil kanadından tuttuğunu söylemiştim, meğer doğru değilmiş sözüm; bir tek tüyünü tutabiliyormuşsun, tüyünü bıraktığı gibi kaçıverdi elinden. Ardından da, biliyorsun, sana ne oyunlar etti; hepsi de sonunda kendi başında patlayacak ne işler karıştırdı. Başkalarını tehlikeye atayım derken, kendisinin güme gittiğini görmüyordu. Göz koyduğu şeylerin, pek lüzumsuz olmasalar da, karşılığı ağır ödenecek şeyler olduğunu düşünmüyordu.


Can attığımız, elde etmek için çabaladığımız şeyleri iyice gözden geçirmeliyiz, ya hiçbir kâr yoktur onlarda ya da zararları kârlarından daha çoktur. Kimileri gereksizdir, kimileri bunca çabaya değmez. Ama biz onların iç yüzünü göremeyiz, 147 aslında bize çok pahalıya mal olan şeyleri bedava aldık sanırız. İşte burada sersemliğimiz çıkıyor ortaya: Biz yalnız para verip aldığımız şeyleri satın aldık sanıyoruz, karşılığında kendi kendimizden bir şeyler yatırdığımız şeylere bedava diyoruz. Evimizi, sevimli ve verimli toprağımızı vermemiz gerekseydi bunları satın almazdık hiç, ama bunları elde etmek için derde, sıkıntıya, tehlikeye düşmeye; onurumuzu, özgürlüğümüzü, zamanımızı yitirmeye dünden hazırız. Herkes için kendisinden daha ucuz hiçbir şey yok. 


O halde her kararımızda, her girişimimizde bir malın satıcısına yaklaştığımız zaman yaptığımız gibi yapalım: Canımızın çektiği şeye ne kadar istiyorlar, bir bakalım. Hiç para etmeyen şeyin fiyatı ateş pahasıdır ama birçok olay gösterebilirim ki, bunları elde etmek, edinmek, özgürlüğümüzün elimizden alınması pahasına olmuştur. Bu gibi kârları elde etmeseydik, kendi kendimizin sahibi olurduk. İşte bu düşünceleri içinde evir çevir kendi kendine; yalnız bir kâr söz konusu olduğu zaman değil, bir özveri, bir kayıp söz konusu olduğu zaman bile! "Şu mal yok olacak ama!" dersen; sonradan alınmıştı zaten derim; eskiden yaşadığın gibi, o mal olmadan da pekâlâ yaşayabilirsin; uzun zamandır senin malındıysa, doyduktan sonra onu yitirdin demek, yok uzun zamandır senin malın değildiyse, alışmadan kaybettin demektir. "Daha az param olacak!" dersen, kaygın da daha az olacak derim. "Daha az itibarım olacak!” dersen, daha az haset edenin olacak demektir. Bizim aklımızı başımızdan alan, yitirdiğimizde bol bol gözyaşı döktüğümüz kârları bir bir gözden geçir; zarara uğramak değil bizi üzen, zarar fikridir. Hiç kimse onları yitirdiğini hissetmez de, yitirdiğini düşünür durur hep. Kendisine sahip oldu mu insan, yitirecek hiçbir şeyi yoktur. Gelgelelim, kendine sahip olmak kaç kişiye nasip olmuştur ki? 148


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ünvanlar ve Kendine Dönüş

Kalbin Secdesi

Düşmanları Dost Eden Başkan