116
116. Mektup
Bir hastalık pek şiddetli olmazsa nasıl olup da kurtarıcı, yararlı olabilir, aklım almaz. Korkma, sana reddedilmesini istemediğin hiçbir şeyi koparmayacağım senden. Yöneldiğin, yaşam için gerekli, yararlı ya da zevkli saydığın konulara karşı anlayışlı davranacağım: Hatayı kaldıracağım sadece. Çünkü sana aşırı istekleri yasaklayacağım ama arzu etmene de izin vereceğim. Aynı şeyleri yapacaksın ama korkmadan, kesin bir kararla ve daha çok zevk almak için yapacaksın. Kölelik edecek yerde sen onlara emredersen, zevkler sana neden daha çok gelmeyecek olsun?
Herkesin kabul ettiği kanılara göre duygulanmak ve felaket içinde acı duymak doğaldır. Bu yüzden kötü bir kanıya karşı duyduğum bunca şerefli korkuyu neden yasaklıyorsun bana?" Özrü bulunmayan hiçbir hata yoktur.
Her duygu önceleri güçsüzdür, ardından mahmuzlar kendisini, ilerledikçe artar gücü gitgide; onu kovmaktansa, baştan önlemek daha kolaydır. Bütün duyguların sanki bir tek doğal kaynaktan çıktığını kim inkâr edebilir? Kendimize özen gösterme görevini doğa verdi bize. Ne var ki, bedenimize yumuşak davranırsak, bir kusur haline dönüşür bu. Doğa, zevki zorunlu işlere karıştırdı; zevki arayalım diye değil, yaşamımız için zorunlu olan şeylere daha seve seve yaklaşalım diye yaptı bunu. Eğer zevk sırf kendisi için aranırsa, artık o sefahattir. O halde zevkler gelmek üzereyken karşı koyalım onlara. Çünkü, dediğim gibi, içeri girdikleri gibi kolaylıkla dışarı çıkıp gitmezler. Diyorsun ki, “Bir sınıra kadar acı çekmeye, bir sınıra kadar korkmaya izin ver!" Öyle ama şu "bir sınıra kadar” çok uzun sürer, istediğin yerde sona erdiremezsin. Bilgenin kendini itinayla kollamasında bir sakınca yoktur: Bilge, gözyaşlarını ve zevklerini istediği zaman sona erdirebilir. Oysa bizim için dönüş kolay olmadığından, genellikle ilerlememek en iyisidir. Panaetius bence çok zekice cevap vermiş, “Bilge sever mi, âşık olur mu?” diye soran genç adama: "Bilge için düşünelim bakalım. Şimdilik bir bilge olmaktan çok uzak olan sen ve ben böyle bir duygudan kaçınmalı; biz böylesine karmaşık, zayıf, bizi başkasına köle edecek bir bu duruma, kendi gözünde değersiz bir tutkuya düşmemeye gayret edelim. Bilge bize saygı gösterse de, onun insanlığı isteğimizi körükler; hor gördü mü de, üstten bakışı yüzünden kızarız. Aşkın zoru da kolayı da aynı derecede zarar verir bize. Kolay aşka kapılırız, zor olana karşı bir mücadele başlatırız. Bu yüzden güçsüzlüğümüzün bilincinde olarak sakin kalalım. Güçsüz ruhumuzu ne şaraba ne güzelliğe; ne dalkavukluğa ne de sinsi sinsi sokulan başka şeylere bağlayalım."
Panaetius'un aşk konusunda verdiği yanıtı, ben bütün duygular için söylüyorum. Elimizden geldiği kadar kaygan yerden kaçalım, zaten kuru bir yerde bile çok sağlam basmıyoruz ayağımızı. Şimdi burada Stoacıların, herkesin karşı çıktığı bir sözüne karşı direneceksin sanırım: “Çok büyük şeyler vaat ediyorsunuz, çok katı öğütler veriyorsunuz. Bizler zayıf kişileriz, her şeyi kendimize yasaklayamayız. Acı çekeceğiz, ama az çekeceğiz. İstekli olacağız, ama makul bir şekilde. Kızacağız, ama yatışacağız da."
Bunları neden yapamadığımızı biliyor musun? Yapabileceğimize inanmıyoruz da ondan. Hayır, Hercules hakkına, işin içinde başka bir iş var: Çünkü hatalarımızı seviyoruz, koruyoruz; onları üstümüzden silkip atmaktansa hoş görmeyi yeğ tutuyoruz. Doğa insana yeteri kadar güç vermiş, yeterki onu kullanmasını bilelim, yeter ki güçlerimizi toplamasını bilelim ve hepsini kendimize karşı seferber etmeyelim kesinlikle. Gerçek neden, istememektir; yapamamaksa bahanesi.
Yorumlar
Yorum Gönder