İki misli ceza!
Zamanın birinde Oglena adında
genç ve güzel bir kadın, ümitsiz aşkı yüzünden râhibe olur. Günahlarını itiraf
sırası ona gelince, herkes onun böyle genç ve güzel olarak dünyadan elini
eteğini çekemeyeceği şüphesinde ne söyleyeceğini beklerler. Oglene yerinden
kalkıp, der ki:
-Yağmurlar dinip inzivadan
çıkınca, tepede bir sürünün çanlarından çıkan sesler beni o tarafa çekti. Çoban
o kadar ilâhî bir güzellikte, yamaçlar ve deniz öylesine harikulâde görünüyordu
ki, birden uzun zamandır bastırdığım arzularımı taşkın bir heyecana çevirdiler.
Bu sırada zaten şüphe içinde
olan rahiplerden biri yerinden fırlar:
-Susunuz Oglena, gerisini
söylemeyiniz rahipler meclisinin çok açık şeyleri dinlemeye ahlâkları müsait
değildir, diye bağırır.
-Oglena, sararır titrek bir
sesle: Ama söylemek istiyorum ki diye yeniden konuşmak ister. Rahip:
-Susunuz, lütfen susunuz, diye
sözünü keser. Mecliste bulunanların hepsini bir sessizlik kaplar. Genç kadına
üç ay oruç ve inziva cezası verirler. Üç ay sonra tekrar aynı meclisin
karşısına çıkan Oglena der ki:
-Artık konuşabileceğime
memnunum, fakat neticeyi nasıl bağlayacağınızı bilemiyorum. Size geçen âyinde
bahsetmek isterken, sözümü kesip hakkımda ceza hükmü vermenize sebep olan
çoban, sekiz yaşında bir kız çocuğu idi. Tanrı onda güzellik san'atını
aksettirmiş denecek kadar güzeldi. Bir ân ona arkasından görünen denize ve
keçileri tevekkülle bekleyişine baktım. Kalbi bu kadar saf olarak kitleleri
yönetenleri düşündüm. Yamaçlar, yönetenlerin güzelliğinde daha muhteşem
görünüyor dedim. Rahip yerinden fırlayıp:
-Oglena, geçen mecliste
sözlerine ısrarla devam ederek, hakkında yanlış karar verilmesine mâni
olabilirdin diye özür dilemek isteyen bir hal ile cevap verir: Oglena sert bir
ifâde ile:
-Rahipler meclisinin, acele
hüküm ve karar vermelerinin daima yanıltıcı olduğunu öğrenmelerini diledim,
der. Bütün sarı elbiseli rahip ve rahibeler dehşetle ayağa kalkarlar.
-Olgena sana bu hatâmızla
verdiğimiz ceza haksızlık oldu. Bunu telâfi etmek için hepimiz iki misli
inzivaya çekilip, nefsimizi terbiye edeceğiz. Bu bize acele hüküm vermenin
yanlışlığını belletecek diye karar vererek dağılırlar…(Bu hikaye merhume Atiye
Keskin’in Bir nükte bir ışık kitabından alınmıştır.)
Karar verme merciinde olanlar önemli kararları -beklemeye tahammülü olmayan kararlar hariç- derinlemesine tahlil edip vermelidirler ki hiç kimse mağduriyet yaşamasın. Bu konuda inancımız istişare/danışmayı tavsiye ediyor. Belli bir kesim istişareyi/danışmayı acizlik gibi görüp bu davranışı ihmal ediyor. Bunların bir kısmı kendini beğenmiş, başkalarının görüş ve düşüncelerine değer vermeyen kişilerdir. Halbuki Yüce Allah (c.c), bir ayeti kerimesinde, Sevgili Peygamberimize şöyle hitap ediyor: “İş hususunda onlarla danış”. Diğer bir ayet-i kerimesinde ise müminleri şöyle övüyor: "Onların işleri aralarında istişâre iledir"
Son
söz: Danışmak acziyet değil, büyüklüktür.
Yeri geldiğinde küçük çocuğa bile danışmakta fayda var.
YanıtlaSil