Sizi Allah’a şikâyet edeceğim!
Mazlum, zulme ve haksızlığa uğramış; hakkı gasp edilmiş, ezilmiş, zayıf ve hakkını arayamayan kimseye denir. Mazlumun sessiz kalması zulme rıza göstermesinden değil, gücü yetmediğindendir. Zalim kişinin kibri, başını önüne eğip giden mazlumun çoğu zaman görülmesine engel teşkil eder. Oysa mazlumun içi kan ağlamaktadır. Akan kan içe aktığı için zalim farkına varmaz. Farkına varsa da bir şey değişeceğini sanmıyorum çünkü bu manzarayı tahlil edemeyecek kadar kalbi katılaşmıştır. Yapılan zulmün neticesi bununla da bitmez, zulme -hakarete uğrayan kimse evine gidince onu kapıda karşılayan minicik bebeğinin, eşinin farkına varmaz bile… Evde onların normal zamanlarda hiç tepki görmeyecek davranışlarına karşı lüzumundan fazla tepki gösterip; onları istemeyerek de olsa incitir. Bu kez zalimin hanesine o masum eş ve çocuğunun yükü de biner. Bir zaman sonra Allah’ın intikam zamanı gelir. Yaptıklarını unuttuğu yetmiyormuş gibi bunları unutmayan bir Allah olduğunu da unutan zalim: “Ya Rab, ben ne yaptım ki bunu bana reva gördün,” deyip halini Allah'a şikâyet eder…
Bazı anlar var ki kişinin zulüm etme düşüncesi yoktur.
Ancak karşı tarafın aşırı duygusal olmasından ötürü o an yaşanan basit bir
olumsuz hadise zulme dönüşür. Onun için statü olarak eşit olmayan ortamlarda
tartışırken karşımızdaki kişinin hassasiyetlerini gözetmek gerekir. Çocukken
bazı ustaların veya büyüklerin bana yaptığı yanlış davranış veya incitici söze
tepki vermediğim için beni anlamaz zannediyorlardı. Halbuki ben, bu durumu
içimden Allah’a şikâyet ediyordum. Çünkü şikâyet ettiğimde beni anlayacak başka
kimsem yoktu. Tıpkı 2014 yılında bombardımanda
ağır yaralanan üç yaşındaki Suriyeli çocuğun, “Gidince sizi Allah’a şikâyet
edeceğim” demesi gibi. Resulullah bizi şöyle uyarmıyor mu? “Mazlumun
bedduasını almaktan kork. Zira Allah'la bu beddua arasında perde mevcut
değildir.”
Şu menkıbe zulmünün farkında olmayan zalime güzel bir örnek
teşkil etmektedir.
Geçmiş zamanların birinde ameline güvenen bir adam “Ya
Rab, bana amelimle muamele et.” diye dua edermiş. Gel zaman git zaman adli
bir suç nedeniyle, adama kazığa oturtma cezası vermişler. (Çocukken tarihi
filmlerde bu sahneleri çok izlemiştik). Adam infaza götürülürken Allah’a şöyle
niyaz ediyordu: “Ya Rab, amelimle muamele et diye dua ediyordum. Amelime
karşılık bana verilen bu ceza reva mı?” Rivayet edilir ki yüce Allah da
melekler vasıtasıyla ona şu mesajı göndermiş: “Sen Allah’ım bana rahmetinle
muamele et diye dua etmeyip, ameline güvendiğin için amelimle muamele et
diyordun ya; hatırlarsan dükkânda otururken sinekleri iğne batırarak
öldürüyordun. Hele dur, bu ceza bu eyleminin cezası…”
Zulmetme potansiyeli olanlar davranışlarına ve sözlerine
dikkat etmelidirler. Çünkü çoğu zaman maiyetindekileri küçümsediklerinden söz
ve davranışlarına dikkat etmez ve onları incittiğinin farkına varmaz. Bu
takdirde üzerimize düşen, o zalime yardım etmektir. Bu nasıl olur, diye soracak
olursanız bir hadisle cevap vereceğiz.
Sevgili peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Din kardeşin
zalim de mazlum da olsa ona yardım et.” Bunu duyan bir adam, “Ya Resulallah!
Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim. Ama zalimse nasıl yardım edeyim, söyler
misiniz? dedi. Peygamberimiz: “Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun.
Şüphesiz ki bu ona yardım etmektir.” buyurdu.
Yazımıza Dücane Cündioğlu’nun yorumladığı Nizamülmülk'ün şu
sözü ile son veriyoruz: “Küfr ile belki amma zulm ile paydâr kalmaz
memleket.” Yani yönetimde süreklilik; iman ile,
dua ile, fetva ile, buyruk ile değil, sadece adalet ile mümkündür.
Ya Rab, zulme uğramaktan, zulüm işlemekten
sana sığınırım.
Kalemine sağlık sevgili üstadım
YanıtlaSilAllah razı olsun
Sil