Adın mı Kaldı Geriye, Yoksa Ağırlığın mı?
Bir isim nasıl büyür?
Bir unvanla mı, bir makamla
mı, yoksa bir lakapla mı?
Yoksa o ismi taşıma biçimiyle
mi?
İmam-ı
Âzam: Büyük İmam.
Bu sıfat ona yaşarken verilmedi. O yalnızca
doğru bildiği yolda yürüdü; bedel ödedi, reddedilmesi güç teklifleri geri
çevirdi. Mazlumun yanında, zalimin karşısında durdu. Ardından yalnızca adı
değil, duruşu da kaldı.
Tarihten bugüne ulaşan hikâyesindeki asıl
şaşırtıcı olan, teklif edilen makamların büyüklüğü değil; reddin gerekçesindeki
incelik. Halife ona Baş Kadılık Makamını önerdiğinde, “Yapamam,” dedi. Halife
onu yalancılıkla suçlayınca verdiği cevap, sanki bütün çağlara seslenir
gibiydi:
“Eğer
yalan söylüyorsam, yalancıdan kadı olmaz. Eğer doğruysam, sözümün gereği
kadılık yapamam. Her iki hâlde de bu görevi üstlenemem.”
Bu bir akıl oyunu değil; vicdanın matematiği.
Konuşan, zihnin kurnazlığı değil; kalbin eğitilmişliği.
Bugün bize benzer bir teklif gelse, ilk soru
“Hakkıyla yapabilir miyim?” mi olurdu, yoksa “Kaçırırsam bir daha gelmez mi?”
mi?
İmam-ı Âzam yalnızca makamları değil, işkenceyi,
kırbaçları ve zindanı da gördü. Kabul etseydi bir gün değil, bin gün rahat
edebilirdi. Ama iç huzurunu dış konfora satmadı. Bazı insanların itibarı,
zamana değil, zamansızlığa yazılır.
Fikirlerini savunurken de kibirden uzaktı:
“Bizim
ulaştığımız en güzel görüş budur. Daha güzelini bulan varsa, doğru olan odur,” derken gerçeğe
sahip çıkmak yerine ona hizmet etmeyi seçti.
Bu sözler bugün de yankılanıyor:
Bir teklif karşısında yalnızca “Yapabilir
miyim?” değil, “Yapmalı mıyım?” sorusunu da sormak…
Karar anlarında yalnız akıl değil, değerlerin de
konuşması…
Zaman, hak edeni unutmaz. İsimler silinse de,
duruşlar kalır.
Ve belki bir gün herkes şu soruya döner:
“Geride kalan, yalnızca adın mı, yoksa bıraktığın iz mi?”
Harika bir makale olmuş eline kaemine sağlık
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim
Sil