Yaşamın Kıyısındaki Ölüm…
“ ...bu dönemde, normal düzende kızdığım
olguların ne kadar basit olgular olduğunu, ne kadar saçma şeylere
hırslandığımı, hayatımı nasıl "bahtımın rüzgarında" erittiğimi, ne
kadar küçük şeylere kalbimi bozduğumu, sevgi denen nadir ve ince duygudan ne
kadar uzak kaldığımı, ne kadar siyaset dolu yaşadığımı, ne kadar nankör
olduğumu ve haddimi ne kadar az bildiğimi öğrendim.”
Bu alıntıyı kanserin eşiğinden dönen yazar
Cüneyt Ülsever'in "Mutlu olmasını biliyor musunuz?" adlı makalesinden
aldım. Yazarın eleştirdiği duygu ve düşünceler her ne kadar Cüneyt Bey’in
şahsında ifadesini bulmuş ise de insanlığın genel bir sorunudur. Maalesef
ölümcül bir hastalığa yahut ölümün eşiğine gelmeden evvel bunlar aklımıza
gelmiyor. Çünkü çoğumuz adeta bir kibir abidesiyiz. “Ben..” diye söze başlamayı
pek severiz. Halbuki biraz düşünürsek tarihin kirli sayfalarında “Ben..” diye
kibirlenenlerin hâlini görürüz. Görmekle kalmayız, akıbetini de görürüz.
Maalesef yazarın pişmanlık dolu bu düşüncelerine sahip olduğumuz anda ölüm
çanları bizim için çoktan çalınmış oluyor.
Bir şeye sıkı sıkıya bağlanınca ondan
ayrılmak zor olur. Bir şeye ölçüsüz bağlanmak, yalnız bu nedenle bile olsa
sakıncalıdır. Rızamızla gelmediğimiz bu yaşama, yine rızamız olmadan gideceğiz.
Ancak giderken gözümüzün arkada kalmaması için bu dünyaya ihtiyacımızı görecek
kadar bağlanmak gerekir. Bu dünyanın fani olduğunu bilip buna göre yaşamını
dizayn eden kişi, ölüm meleği gelince endişelenmek bir yana, bu dünyadaki
imtihanı bittiği için sevinir.
Bu yaşıma geldim, ölümü yaklaşan ve
kısa zamanda öleceğini bilen birçok insan gördüm. İlk hatırladığım babamdı.
Henüz on altı yaşındaydım. Babam sanırım mide kanseriydi ve öleceğini
biliyordu. Son ana kadar bilincini yitirmemişti. Ölüm saati gelince rahmetli
eniştem divandan alıp yer yatağına yatırdı. Babam gözleri kapalı “Tamam mıyız?”
diye sorduktan sonra, son nefesini verdi. Babam dışında da birçok ölüm eşiğine
gelmiş hastalar gördüm. Ancak babam kadar ölümden korkmayan çok az kişi gördüm.
Çoğu ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrenince şok ve inkar evrelerinden
geçer. Daha sonra kabullenme aşaması gelir ancak sürekli endişeli bir hal
içinde ve başkasından medet bekler vaziyettedir. Yakın zamanda genç yaşta ölen
alim seviyesinde olan yeğenimde de babamın tavrını gördüm. Onunla konuşurken
sanki ölüme giden kendisi değil gibi sohbet ediyordu.
Bu yazıyı okuyan kişilerin neredeyse
tamamı ölümcül bir hastalığa yakalanmayan kişilerdir. O halde Cüneyt Ülsever’in
hastalığa yakalandıktan sonra, geçmişindeki eleştirdiği duygu ve düşünceleri bir an önce hayatımızdan
çıkarabilir; yerlerine olumlu duygu ve düşünceleri yerleştirebilirsek bundan
sonraki yaşamımıza bir anlam katabiliriz. Bu takdirde şairin dizelerindeki gibi
ölüm “asude bahar ülkesi” olacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder