Sevgi- Korku-Nefret
Hecaton der ki: “Ben sana ilaç, ot, zehirli büyü falan gerektirmeyen bir aşk iksiri göstereceğim: “Sevilmek istersen, sev.” Çünkü eski ve sağlam bir dostluk alışverişi yalnız büyük bir zevk vermekle kalmaz, aynı zamanda yeni bir arkadaşlığa başlamak, bir arkadaş edinmek fırsatını da sağlar insana. (Seneca)
Korktuğumuz kişileri sevmemiz veya bizden korkan kişilerin bizi sevmesi
biraz zor olsa gerek. İnsanların bizlerden korkmaması için sevgimizi görmeleri
gerekir. Aynı anda şu iki duyguyu yaşayamayız: sevgi ve korku. Sevgi ve korku
birbirlerini sevmezler. Dolayısıyla birisinin olduğu yerde diğeri bulunmaz.
Korktuğunuz kişiyi sevemezsiniz. İstisnaları vardır elbette. Örnek vermek
gerekirse anne-babadan korkarız ama severiz. Aslında bu da koşullu sevgidir. Ya
bizi düşündükleri için korktuğumuzu düşünürüz ya da başka sığınacak bir kucak
bulamadığımız için severiz. İkinci düşünce tehlikelidir; çünkü başka sığınak
bulursak orayı terk etmek olasıdır. Anne-babanın korku objesi olmaması gerekir.
Korku olacaksa da sevgiyi kaybetme korkusu olsun.
Victor Hugo: “İnsanlar yalan söylemek zorunda kaldıkları kişilerden
nefret ederler.” demiş. Aynı sözü “korktuğu kişilerden de” şeklinde
söyleyebiliriz sanırım. Elbette bu düşüncenin de istisnaları olacaktır ancak
genel olarak bu sözler doğrudur. Bu sözlerden bizim çıkaracağımız dersler
vardır.
Anne-baba; yönetici, öğretmen, patron…Hangi pozisyonda olursak olalım
maiyetimizdekileri yönetmenin yollarından birisi de sevgi ve korkudur. Korkutarak
disipline etmek, daha doğrusu terbiye (!) etmek kolaydır. Ancak bu koşullu bir
yöntemdir. Korku veya korkuya sebep olan durum ortadan kalkınca her şey eskiye
döner ancak sevgi olunca durum farklılaşır. Fırsat bulduğumda yönetici
arkadaşlara şunu söylerim: İnsanları korkutmayın, korkutacaksınız sevginizi
kaybetmekten korkutun. Sevgi ortamı oluşturmak zordur, emek ister. Çünkü sevgi
ortamı oluşturunca, sevgi görmemiş kişiler bunu istismar edebilirler ancak
bunlar çoğunluk karşısında dikkate alınmayacak azınlıktırlar. Herkesi
korkutarak disipline etmektense sevgi göstererek çoğunluğu disipline etmek daha
değerlidir.
Sevgiyi yerleştirmemizin önemli bir yolu empati kurmaktır. Şöyle bir
düşünün, geçmişte kurduğunuz ilişkilerde sevdiğiniz ve nefret ettiğiniz
kişileri hatırlamaya çalışın. Bunlar arasında nasıl farklar var? Bizler de
ileride nefretle veya asgari düzeyde dudak bükülerek hatırlanmak istiyor muyuz?
Çocuklarımız büyüdüklerinde toplumda “Filanca kişinin kızıyım-oğluyum-torunuyum
diye gururla söyleyebilecekler mi, yoksa kendilerine sorulduğu zaman kaçamak
cevaplar mı verecekler?
Yazımı kaynağını hatırlamadığım güzel bir söz ile bitiriyorum: Ne zaman
mutsuz bir insan görsem, bana öyle gelir ki; sevgisiz büyümüştür ya da, yeteri
kadar sevilmiş olduğuna inanmıyordur. Ne zaman bir işyerinde verimsiz bir insan
görsem, yine bana öyle gelir ki, o kişi mutsuzdur.
Yorumlar
Yorum Gönder