Biz Adil miyiz?

Yaptığım araştırmalar sonucunda Kur’anı Kerim’de “Emretme” ifadesi ile ilgili dört ayete rastladım:

 

“Muhakkak ki Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emretmektedir…” (Nisa -58)

De ki: “Rabbim her işte doğru ve adâletli olmayı emretti.  Araf- 29

Şüphesiz ki Allah adâletli davranmayı, iyilik yapmayı ve akrabayı görüp gözetmeyi emreder. Nahl-90

Bana, sizin aranızda adâletle davranmam emredildi. (Şura-15)


Ayetleri dikkatle okuyup ortak olduğu hususlara bakınız. Sizin de fark ettiğiniz gibi ortak husus “Adalettir”. Yüce Allah bu ayetlerde adaletin önemini apaçık bir şekilde ifade etmiştir. Yüce Allah namaz, oruç vs.  gibi ibadetleri “üzerinize yazıldı” şeklinde ifadelerle farz olduğunu belirtirken adaleti ise emrediyor. Bu durum adaletin önemini göstermesi açısından manidardır. Bu tespitten sonra şunu diyebiliriz: İslam dini adalet temellidir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) adil yöneticiyi şöyle övmüştür: “Kıyamet günü bana insanların en yakını ve en sevgilisi, adaletle hükmeden yöneticidir…”

Adalet genelde muktedir olanlardan yani bir şeyi başarmaya, yapmaya, gerçekleştirmeye gücü yetenden beklenir. Diğer taraftan bakarsak herkes gücü ve kudreti nispetinde adaletli davranmakla mükelleftir. 

Adalet o kadar geniş bir terimdir ki tek bir ifadeyle tanımlanmamıştır.  Sözlüklerde adalet şöyle tanımlanır: "İnsaflı ve doğru olmak, doğru davranmak, zulmetmemek, eşit tutmak, her şeye hakkını vermek, düzeltme, her şeyi yerli yerinde yapmak..”

Yazımızı filozofların ve tarihe adını yazdırmış büyüklerin sözlerine yer vererek sürdürüyoruz.


Gandhi: “Her sabah kalktığım zaman kendi kendime şöyle söz veririm: 

  • Dünya üzerinde vicdanımdan başka kimseden korkmayacağım. 

  • Kimsenin haksızlığına boyun eğmeyeceğim. 

  • Adaletsizliği, adaletle yıkacağım ve mukavemet etmekte ısrar ederse onu, bütün mevcudiyetimle karşılayacağım.”


Gandhi’nin bu eylemini her sabah kendimiz uygulayabilirsek bir süre sonra sözlerimizin davranışlarımıza dönüşmesi kuvvetle muhtemeldir.  


Nizamülmülk:

Nizamülmülk'ün Siyasetname adlı eserinde “adalet” olmazsa olmaz bir şart olarak takdim edilir. “Küfr ile belki amma zulm ile paydâr kalmaz memleket” sözünü düstur edinen vezirin bu tutumu eser boyunca anlatılan bazı hikâyelerle desteklenir. 

Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat batıya doğru ilerleyen Moğol tehlikesine karşı ülkenin önemli merkezlerine savunma kaleleri yaptırıyordu. Yapımı tamamlanan bu kalelerden birini, dönemin din ve ilim ulusu Sultan Bahaeddin Veled'e gösterip fikrini sordu O da açıkladı: 

- Kale gerçekten çok muhkem (sağlam). Düşman saldırılarını göğüsleyecek güçte ama yönetimindeki mazlum ve mağdurların dua oklarına karşı seni koruyacak bir kale yaptırmayı düşünmüyor musun? Mazlumların dua oklarına karşı dayanıklı kale taştan tuğladan yapılamaz, çünkü onları deler geçer. O kale ancak Allah korkusuyla, adalet ve merhametle inşa edilebilir. 

Sultan Bahaeddin Veled adalete başka bir açıdan bakmış. Yönetimde dikkat edilmesi gereken mazlumlardır. Bir yönetici öyle bir sistem kurmalı ki sistem, zalimler üretmemeli ve mazlumlar sesini duyurabilmelidir. Bu konuda Sultan Lemiş’in uygulamasını  “Kum Saati” adlı kitabımda yazmıştım. Konu ile ilgili olduğu için özet bilgi vermek istiyorum:
İbn-i Battuta Seyahatnamesinde şöyle bir olay anlatır: 

Hint halkının tümü beyaz elbise giyer. Sultan Lemiş göreve gelince mazlumların ve şikâyetçilerin renkli elbise giyinmesini emreder. Halkın dertlerini dinlediği özel günlerinde veya atla gezintiye çıktığı zamanlarda renkli giyinmiş bir kimse gördüğü zaman ona zulmedeni bulur, ondan hakkını alırdı. Bu konuda diğer hükümdarları geride bırakacak dereceye geldi ve şöyle dedi:

“Bazılarına geceleri de zulüm yapılır! Bunların hakkını almakta da hızlı davranmak istiyorum!”

Bu sözlerinden sonra sarayının kapısına, mermerden iki aslan heykeli koydurttu. Bu heykellerin boynuna zincirler bağladı. Zincirlerin ucunda koca bir çan vardı. Haksızlığa uğramış bir zavallı gece vakti gelip çanı sallar, sultan bunu işitir işitmez yerinden kalkar, tarafları dinler ve meseleyi çözerdi. 


Sokrates: “Sokrat bir şölen münasebetiyle dostlarını topladı ve şu soruyu ortaya attı: Adalet Nedir? Orada bulunanlardan dört tarif geldi. 

Birincisi: Adalet başkasına verilmesi gereken şeyi vermektir. Sokrat bu cevabı yanlış buldu ve açıkladı: Mesela, aklını kaybetmiş birisinin elinden aldığınız silahı tekrar kendisine iade etmeniz adalet değildir.

İkinci olarak: ‘Adalet dostlara fayda düşmanlara zarar vermektir.’ Sokrat, bunun da adalet olmadığını açıkladı: ‘İnsan bazen yanılıp kötülere dost, iyilere düşman olabilir. Bu halde adalet kötülere yardım iyilere zarar verme şekline dönüşmüş olur. 

Üçüncü olarak: ‘Adalet; içinde en kuvvetlinin, yani hükümdarın menfaatinin bulunduğu şeydir’ denildi. Sokrat bunun da adalet olmadığını ifade ederek ‘Hükümdarlar yanılabilir, kanunları kendi halkının ve kendinin aleyhine çıkarabilir.’ 

Dördüncü ve son tarifi kendisi yaparak: 

“Zarar vermekten ve zarara zararla karşılık vermekten kaçınma adalettir.”


Sokrates yaklaşık 2500 yıl önce yaşamış çok önemli bir filozoftur. Muhteşem bir ifadeyle belirtmiş olduğu bu adaleti, tarif ettiği şekliyle uygulayıp hayatımıza şiar edinirsek hayat çok daha güzel ve anlamlı olacaktır. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ünvanlar ve Kendine Dönüş

Kalbin Secdesi

Düşmanları Dost Eden Başkan