Kayıtlar

Mayıs, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bilginin Dansı

Gerçek bilgiye ancak sorgulayarak, şüpheyle yaklaşarak ve tecrübe ederek ulaşılabilir. Bilgi, bireyin kendi hayatını olduğu kadar toplumun da geleceğini aydınlatan güçlü bir ışıktır. Cemil Meriç’in “Hayatımı iki kelime özetler: Öğrenmek ve öğretmek” sözü, bilginin insani yönüne işaret ederken; Seneca’nın, “Gizli kalacaksa bilgeliği istemem” ifadesi, paylaşılmayan bilginin kıymetsizliğini hatırlatır. Öğrenmek ve öğretmek, birbirini besleyen bir döngüdür. Bernard Shaw’ın “Birisine bir şey öğretmeye kalkarsanız, o şeyi asla öğrenemez” sözü, öğrenmenin ancak aktif katılımla mümkün olduğunu gösterir. Bilgi, ancak deneyimlenirse ve paylaşılırsa kök salar. Dale Carnegie’nin dediği gibi: “Zihninizde sadece bilgi kalır; eyleme dökmezseniz anlamını yitirir.” Bugün, bilgiye kolay erişim sayesinde doğrular kadar yanlışlar da hızla yayılıyor. Sosyal medyada karşılaştığım bir olayda, düşünceme uygun olduğu için sorgulamadan inanmak üzereydim. Fakat durup araştırınca, iddianın asılsız olduğunu fark e...

İşlemediğimiz suçun suçlusu olmak!

İşlemediğimiz suçun suçlusu olmak! Bazen bir sessizlik, en yüksek suç ortaklığı olabilir. Bazen bir haksızlık karşısında sessiz kalıyoruz. Ama bu sessizlik gerçekten bizim tercihimiz mi, yoksa içimizde sessizce büyüyen korkunun bir tezahürü mü? Marcus Aurelius der ki: “Bir dış nedenden ötürü üzülüyorsan, seni üzen o olay değil, ona dair yargındır. Ve bu yargıdan her an vazgeçebilirsin.” Peki biz, gerçekten vazgeçebiliyor muyuz o yargımızdan? Yoksa iç sesimiz bile sustuğumuzda suç ortağı mı oluyor? Çoğu zaman bizi üzen, yaşadığımız olayın kendisi değil; o olaya yüklediğimiz anlamdır. Aynı olay iki farklı kişide bambaşka duygular yaratabilir. Biri kişisel bir saldırı gibi algılarken, diğeri olayın nedenine odaklanır. Tıpkı yağmur gibi: Kimisi o yağmurla dans eder, kimisi ondan kaçar. Oysa yağmur sadece yağar. Ne suçludur ne kahraman... Peki ya biz, kendi içimizdeki bakış açısını sorgulamaya cesaret edebiliyor muyuz? Bir Hitit duası şöyle der: “Tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri deği...

Neden Açmıyor Bu Çiçek!

"Bir çiçek açmadığında, yetiştiği çevreyi düzeltirsin, çiçeği değil." Alexander Den Heijer’in bu sözü, sadece doğaya değil, insan ruhuna dair de derin bir gerçeği hatırlatır. Açmayan bir çiçeği suçlamak yerine, bahçıvan önce toprağı, ışığı ve suyu kontrol eder. Çünkü bilir ki sorun çoğu zaman çiçekte değil, çevresindedir. İnsan da aynıdır. Açılmayan bir çocuk, içine kapanan bir genç ya da üretken olamayan bir çalışan çoğunlukla kendi yetersizliğinden değil, sağlıksız çevresinden dolayı gelişemez. Biz ise genellikle bu durumu kişinin iradesine bağlar, yargılar, suçlarız. Kendi hayatımda da bunu deneyimledim. Küçük yaşta çıraklıkla başladığım terzilikte ne kadar uğraşsam da içimde bir eksiklik hissediyordum. Sonra elektrik işine yöneldim. Altı ayda ustalaştım, sevdim, başarılı oldum. Sorun bende değil, uygun olmayan alandaymış. Bir işçide de buna benzer bir dönüşüme tanık oldum. Uygun bir göreve geçince adeta yeniden doğmuştu. Demek ki çiçek, doğru toprağa kavuşunca aç...

Kudretlilerin Sınavı

  Çağımız, kelimelerin en bol, ancak belki de en değersizleştiği zamanlardan biri. Herkesin her konuda söyleyecek bir şeyi var; sosyal medya platformlarından kahve köşelerindeki sohbetlere, ev içi tartışmalardan işyeri koridorlarına dek, bitmek bilmeyen bir yorum ve tavsiye tufanı içindeyiz. Sanki konuşmak, bir konuda fikir beyan etmek, herhangi bir eylemde bulunmaktan daha önemli bir hale gelmiş gibi. Oysa büyük düşünürler ve eylem adamları, asırlardır tam tersini fısıldar bizlere. Ahmet Rasim'in eserleri üzerine bir tezde karşımıza çıkan şu satırlar, bu durumu veciz bir şekilde özetler: “Az söz çok iş” sözü yazarın ısrarla vurguladığı bir prensiptir. Herkes kahve köşelerinde, evde, sokakta: “Ben bir (….) olsam şöyle yapardım, böyle yapardım.” diye konuşuyor. Üzerimize vazife olmayan bu gereksiz konuları bırakıp kendi işimizi yapmalıyız. Millet ve devlet olarak bir amaç birliği içinde olmalıyız. Özellikle bizi parçalamak için fırsat kollayan harice karşı saflarımızı sımsıkı tutm...

Az Söz Çok İş

  Yaşamım boyunca sayısız söz işittim. Kimisi rüzgâr gibi geçip gitti, kimisi ise yüreğime kazınarak adeta bir pusula oldu. Ama içlerinden biri var ki, yıllar sonra bile bana yol göstermeye devam ediyor: "Az söz, çok iş." Bu öğüdü çocukken bir büyüğümden duymuş, sonrasında Ahmet Rasim'in satırlarında okumuştum. Bir gün, yaşlı teyze kapımı çaldı ve bana dönerek, "Evladım," dedi, "siz konuşan değil, iş yapan adamlara benziyorsunuz." O an, bu sözün derin anlamını bir kez daha idrak ettim. Kamuda yöneticilik yaptığım yıllarda, kurum koridorlarındaki sayısız sohbete kulak misafiri oldum. Herkesin her konuda söyleyecek bir fikri, bir önerisi, hatta bir itirazı vardı; ancak somut bir iş veya çözüm adımı ne yazık ki nadiren görülüyordu. Bu yalnızca kuruma özgü bir durum değildi; toplumun genelinde de konuşmak kolay, iş yapmak ise zordu. Müdürlük görevine geldiğimde, bu durumla doğrudan yüzleşmem gerektiğini anladım. Çalışanları teker teker odama davet e...

Sıkıntıların Dili

  Mevlânâ şöyle der: 'Sıhhatte iken hasta olman, geniş rızık sahibiyken rızkının daralması, ya da yakın bir yerden uzak bir yere nakledilmen gibi olaylar karşısında durup düşün. Belki birinin kalbini kırmışsındır. Belki Allah'ın razı olmadığı bir şey yapmışsındır. Eğer hatanı bulursan, istiğfar et. Bulamıyorsan, bunda da bir hayır olduğunu bil.' Bu öğüt, başımıza gelen sıkıntıları anlamlandırmak için en önemli adımı gösterir: Önce kendimize yönelmek, sonra ilahi hikmete teslim olmak. Hayat, bazen beklenmedik engeller çıkarır karşımıza: ansızın gelen bir hastalık, daralan rızık, sevdiklerimizden ayrı düşüş… Böyle anlarda isyan etmek yerine, Mevlânâ’nın öğrettiği gibi “Bu sıkıntının dili ne söylüyor?” diye sormayı bilmek gerekir. Zira her musibet, görünmeyen bir mesaj taşır; bu olay bana hangi dersi veriyor, hangi yönümü geliştirmem için bir fırsat sunuyor? Mevlânâ der ki, başımıza gelenler kimi zaman bir uyarıdır: belki kırdığımız bir kalbin yankısıdır, belki de fark...

Vefa Beklentisinin Cefası_ Sağlık ve Hayat Dersleri

  Sağlığına titizlikle önem veren, düzenli spor yapan, istirahatine özen gösteren birinden bahsediliyordu. Ancak tüm bu çabalara rağmen, halk arasında "kibar ve tembel hastalığı" olarak bilinen gut hastalığına yakalanmıştı. Kenan Rifai’nin şu sözü durumu özetliyordu: “Dünyada kim neden vefa umarsa, ondan cefa görür.” Bu düşünce, Mevlânâ’nın şu veciz sözüyle örtüşüyor: "Kim çabasıyla istediği şeye ulaşacağını sanırsa, o kişi yolunu şaşırmıştır." Bu hakikat yalnızca fiziksel sağlık için değil, hayatın her alanında geçerlidir. İnsan, gösterdiği çabayla mutlaka istediği sonuca ulaşacağını sandığında çoğu zaman yanılır. Oysa hayat, çizgisel ve mekanik bir süreçten çok daha karmaşıktır. Kardiyolog Prof. Dr. Yavuz Yörükoğlu , sağlıklı yaşlanma, beslenme ve kaliteli yaşam üzerine önemli çalışmalar yapmıştı. Kitapları ve 5 Dakikada Sağlık adlı videolarıyla pek çok insanın sağlık farkındalığını artırdı. Ancak 69 yaşında, tam da kendi uzmanlık alanına giren bir hast...

Biz Adil miyiz?

Yaptığım araştırmalar sonucunda Kur’anı Kerim’de “Emretme” ifadesi ile ilgili dört ayete rastladım:   “Muhakkak ki Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emretmektedir…” (Nisa -58) De ki: “Rabbim her işte doğru ve adâletli olmayı emretti.  Araf- 29 Şüphesiz ki Allah adâletli davranmayı, iyilik yapmayı ve akrabayı görüp gözetmeyi emreder. Nahl-90 Bana, sizin aranızda adâletle davranmam emredildi. (Şura-15) Ayetleri dikkatle okuyup ortak olduğu hususlara bakınız. Sizin de fark ettiğiniz gibi ortak husus “Adalettir”. Yüce Allah bu ayetlerde adaletin önemini apaçık bir şekilde ifade etmiştir. Yüce Allah namaz, oruç vs.  gibi ibadetleri “üzerinize yazıldı” şeklinde ifadelerle farz olduğunu belirtirken adaleti ise emrediyor. Bu durum adaletin önemini göstermesi açısından manidardır. Bu tespitten sonra şunu diyebiliriz: İslam dini adalet temellidir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) adil yöneticiyi şöyle övmüşt...

Sükûnetin Mağarası ve Yankılanan Hakikat

  Gürültüyle dolu bir dünyada, kalbin sessizliğini duyabilmek mümkün mü? Dünyanın sesi bazen öyle yükselir ki, insan kendi iç sesini duyamaz olur. Haberler, telaşlar, bitmek bilmez beklentiler ve çoğu zaman anlamını yitirmiş bir koşuşturma... Zihin bu karmaşa içinde dağılır, kalp yorgun düşer. Elimden bir şey gelmediğinde karamsarlığa kapılırım. İşte tam böyle anlarda, zihnimde dağ başındaki bir mağaranın sessizliği belirir. Ne süslü ne de konforlu bir yer; sadece hayatta kalmak için en asgari ihtiyaçlarımı karşılayacak bir sığınak. Yanımda yalnızca kitaplarım, defterim ve kendim olsa… Dış dünyanın gürültüsünden uzak, varoluşun en sade haliyle baş başa kalsam. O sessizlikte, belki de ruhumun asıl fısıltısını duyabilirim. Peki, bu arzu bir teslimiyet midir? Mücadeleden kaçış mı, yoksa başka türden bir direniş biçimi mi? Zihnimde Nuh Peygamber’in (a.s) hikâyesi canlanır. Tam dokuz yüz yıl... Dile kolay. Kavmini yılmadan hakikate davet etti. Her geçen gün inançsızlık, alay ve dışlanma...

Affetmenin Erdemi, Adaletin Dengesi

  Adalet, hak yerini bulunca tamam olur; ama merhamet kalbi bulunca insan olur. Ortaokul yıllarımda, bir arkadaşım beni haksız yere suçlamıştı. Utanmış, öfkelenmiş ve günlerce onunla konuşmamıştım. Sevdiğim bir öğretmen yanıma gelip, “Murtaza, hayırdır? Çok üzgün görünüyorsun.” dedi. Olayı anlatarak haksızlığa uğradığımı, bunun psikolojimi bozduğunu söyledim. Öğretmen “Bazen haklı olmak yetmez. Kalbin de rahat olmalı. Kin, yastığa başını koyduğunda bile insanı rahat bırakmaz.” dedi. Yıllar geçtikçe bu sözün ne kadar derin olduğunu daha iyi anladım. Çünkü affetmek, başkasına değil; en çok kendine yaptığın bir iyilikmiş aslında. Kur’an’da Şura Suresi’nin 40. ayeti şöyle der: "Bir kötülüğün karşılığı, ona denk bir kötülüktür. Ama kim affeder ve düzeltmeye yönelirse, onun mükâfatı Allah’a aittir. Şüphesiz ki Allah zalimleri sevmez." Bu ayet, yalnızca bir inanç ilkesini değil, aynı zamanda derin bir ahlaki dengeyi ortaya koyar. Modern düşünceyle birlikte okunduğunda, hem birey he...