Kayıtlar

Mayıs, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

At, şarkı söyleyemediği için talihsiz midir?

  “At, şarkı söyleyemediği için talihsiz midir? Hayır, ama koşamazsa talihsiz olur. Köpek uçamadığı için talihsiz midir? Hayır, fakat koku alamazsa talihsiz olur. İnsan aslanları boğamadığı ve olağanüstü işler yapamadığı için bedbaht mıdır? Hayır, o bunun için yaratılmış değildir. Ama temizli ği, iyiliği, vefayı, adaleti, kaybettiği vakit ruhuna ihanet eder ve tüm değerlerini kaybeder.'' Epiktetos Çocuklar bu erdemlerini henüz yitirmedikleri için mutlular hep; onun için çocukluğumuzu çok özlüyoruz. Âlemdeki her yaratığın bir yaratılış amacı vardır. Dolayısıyla her yaratığın da kendine has özellikleri vardır. Epiktetos’ un bu alıntıyı aldığım Düşünceler ve Sohbetler kitabını sanırım kırk yıl önce okumuştum. Daha önceki yazılarımda ve sohbetlerimde söz ettiğim gibi okuduğumuz kitapları unuttuğumuzu sanıyoruz. Elbette ki bir çoğunu unutuyoruz ancak ilgimizi çeken konular beynimizin bir köşesine çekilirler. Ne zaman o konu gündeme gelirse hatırlanırlar.  “İnsan aslanları boğamadığ...

Boyayı mı beğenmedin, boyacıyı mı?

Doğumla gelen kazanımlar ne övgü ne de  yergi konusudur.  Aşağıda anlatacağım hikayenin farklı versiyonları da var, ancak bunu ben çocukluğumda dinlemiştim. Aklımda kaldığı kadarıyla da aktarmaya çalışacağım.  Geçmiş yıllarda adamın birinin aklına bir soru takılmış. Hangi ilim adamına gittiyse kendisini tatmin edecek cevabı bir türlü bulamıyormuş. Sonunda kendisine uzak diyarlarda Ahmet Hoca isimli bir alimi tavsiye etmişler. Kafasına takılan sorunun büyüklüğüne odaklanan adam bu soruyu çözümleyecek şahsı da gözünde cismen büyütmeye ve heybetlendirmeye başlamış. Ahmet Hoca’nın bulunduğu şehre varan adam Ahmet Hoca’yı karşısında kısa boylu, sıska, siyah derili ve kalın dudaklı bir surette görünce, bir an için hayal kırıklığı ile hayret hissi arasında bocalamış. Karşısındaki adamın şaşkınlığından, onun duygularını sezen Ahmet Hoca adama bakarak şu ibretli sözü söylemiş: “ Neden öyle şaşkın şaşkın bakıyorsun? Boyayı mı beğenemedin, yoksa boyacıyı mı?” “Boyayı mı beğenmedin, ...

Vefa

“Nankörlük, zayıf insanların işidir, kudretli insanlar içinde asla nankör olana rastlamadım. ” Goethe İnsan yardım elini uzatırken, bir iyiliği, bir hayrı yaparken sadece Allah rızasını düşünecek seviyeye erişmişse, nankör insan onu derinden üzemeyecektir.  “Minnettarlık duyan bir kişi güçlü bir kişidir, çünkü minnettarlık güce yol açar. Bütün bolluk sahip olduğumuz şeyler için minnettar olmaya dayanır.” Elisabeth Kübler-Ross Yaşam Dersleri ” Hallac-ı Mansur, kendisini idam edecek adama bir çok iyilik yapmış olduğunu düşünerek derin derin bakmış. Cellât: “Yaptıklarım yazık oldu diye düşünüyorsun değil mi?” demiş. Hallacı Mansur: “Hayır!” demiş, “Yaptıklarımı Allah rızası için yaptığıma göre yazık olmasına imkân yok, ama bakıyorum ruhun çok çirkin ama güzel bir görünüşün var. senin ruhun, vücudunun azalarına nankörlük ediyor, zira ”  Nankörlüğün yalnızca kula yapıldığını sanıyoruz. Aslında yüce Allah'ın verdiği nimetlere şükredilmemesi en büyük nankörlüktür. Sözlükte “yapıla...

Mutluluk tuzağı

“Hayat bir arayıştır, sürekli bir arayış, ümitsiz bir arayış; arayanın ne aradığını bilmediği bir arayış. Aramak için çok derin bir içgüdü var, ama insan ne aradığını bilmiyor. Ve öyle bir zihin durumu var ki, eline geçen şey ne olursa olsun, seni tatmin etmiyor. Ulaştığın şey, ona ulaştığın anda anlamsızlaşıyor;   yeniden aramaya başlıyorsun. Bir şey elde etsen de etmesen de, arayış devam ediyor. Neyin var neyin yok, hiç önemli değil, çünkü arayış her durumda sürüyor. Fakirler arayışta, zenginler arayışta, hastalar arayışta, iyiler arayışta, güçlüler arayışta, güçsüzler arayışta, aptallar arayışta, bilgeler arayışta ve kimse tam olarak ne aradığını bilmiyor.   Çok belirsiz; sanıyorsun ki anahtar parada, prestijde, saygınlıkta. Ama sonra saygın, güçlü insanlara bakıyorsun, onlar da arıyor. Çok zengin insanlar görüyorsun, hayatlarının sonuna kadar aramaya devam ediyorlar. O zaman zenginlik de işe yaramıyor, güç de. Arayış, elinde ne olursa olsun, devam ediyor.” (Osho)   ...

116

  116. Mektup Bir hastalık pek şiddetli olmazsa nasıl olup da kurtarıcı, yararlı olabilir, aklım almaz. Korkma, sana reddedilmesini istemediğin hiçbir şeyi koparmayacağım senden. Yöneldiğin, yaşam için gerekli, yararlı ya da zevkli saydığın konulara karşı anlayışlı davranacağım: Hatayı kaldıracağım sadece. Çünkü sana aşırı istekleri yasaklayacağım ama arzu etmene de izin vereceğim. Aynı şeyleri yapacaksın ama korkmadan, kesin bir kararla ve daha çok zevk almak için yapacaksın. Kölelik edecek yerde sen onlara emredersen, zevkler sana neden daha çok gelmeyecek olsun? Herkesin kabul ettiği kanılara göre duygulanmak ve felaket içinde acı duymak doğaldır. Bu yüzden kötü bir kanıya karşı duyduğum bunca şerefli korkuyu neden yasaklıyorsun bana?" Özrü bulunmayan hiçbir hata yoktur .   Her duygu önceleri güçsüzdür, ardından mahmuzlar kendisini, ilerledikçe artar gücü gitgide; onu kovmaktansa, baştan önlemek daha kolaydır. Bütün duyguların sanki bir tek doğal kaynaktan çıktığını kim in...

118

  118. Mektup Cicero, dostuna, "Yazacak hiçbir şeyin olmasa bile, dilinin ucuna ne gelirse yaz!" demişti. Başkalarının kötülüğünü ele almaktansa, kendi kötülüklerini incelemeli insan, kendini silkelemeli. Ne kadar çok şeye can attığını görmeli ve kendisine oy vermemeli. Hiçbir şey istememek, ne olağanüstü, ne huzur dolu, ne özgürce bir iştir! Kutluluk, haris insanların düşündüğü gibi, yükseklerdedir sanıyorsun. Oysa onu elde eden için önemsizdir ve alçaktadır. Bu yüzden kimseyi doyurmaz, tatmin etmez. Can attığın şeyleri, senden uzakta olduğu için yüce sanıyorsun; oysa onlara erişen kişi için yer seviyesindedirler. O kişi daha yücelere çıkmak istemiyorsa yalancı desinler bana! Senin doruk dediğin şey bir basamaklıktır. Gerçeği bilmemek herkese işkence eder. Söylentilerle şaşırtılıp sözde iyi'lere sürükleniyor insanlar; daha sonra, istediklerini elde edip de çok acı çekince bakıyorlar ki, bunlar birer kötü, birer boş istek ya da umduklarından daha değersiz şeylermiş. Büyük...

121

  121. Mektup Uzun zaman üzerinde durduğumuz bugünkü küçük sorunu açıkladığım zaman, bana karşı çıkacağını biliyorum. Yine haykıracaksın, “Peki, bunun ne ilgisi var ahlakla?” diyeceksin. Öyleyse bağır bakalım. Önce sana karşı çıkaracağım Posidonius'la Archidemus'u, yani savaşacağın kişileri tanı. Bunlar davayı üzerlerine alacaklar. 474 Sonra sana şöyle diyeceğim: (Pratik) Ahlakla ilgili olan her şey iyi bir ahlak yaratmaz. Kimi şey insanın beslenmesine yarar, kimi şey beden eğitimiyle, kimi şey öğrenimimizle, kimi şey giyim kuşamla ya da eğlence ile ilgilidir. Ne var ki hepsi de insanla ilgilidir, bunlar onu daha iyi bir hale koymasa bile. Sana göre ayrı yollardan ayrı ahlaka varılır: Kimisi ahlakı düzeltir, bir düzene koyar; kimisi ahlakın kökenini araştırır. Doğanın insanı niçin yarattığını, neden başka yaratıklara üstün tuttuğunu araştırdığım zaman, sen benim ahlaktan çok ayrıldığımı mı düşünüyorsun? Yok, bu bir yanılgı. Bir insan için neyin iyi olduğunu anlamadan, yaradılış...

122

  122. Mektup Günü daha büyük bir görev duygusuyla, biraz daha ilerlemek arzusuyla bekleyen kimse, ilk ışıklardan önce kalkar yatağından. Güneş yükseldiği halde hâlâ uykulu yatan ve ancak öğle üzeri uyanan kişi ayıp eder. Uzatalım yaşamımızı, yaşamın görevi de, delili de harekettir. Kısaltalım geceleri, bir zaman aktaralım 480 geceden gündüze! Şölenler için pişirilip hazırlanan kuşlar daha kolay semirsin diye karanlıkta hareketsiz bırakılır, böylece hiç hareket etmedikleri için tembel bedenleri yağ tutmaya başlar. Organlarının üstünde bir yağ tabakası gelişir. Kendilerini karanlığa adayan o gece kuşlarının bedenleri de pek biçimsiz görünür, çünkü yüzlerinin rengi hasta insanlarınkinden daha sarı, endişe vericidir. Yorgun, bitkin, mum gibi yüzleri yaşayan bedenlerine yapışmış cansız ettir sanki. Yine de mutsuzluklarının en hafifidir bunlar. Ya ruhlarının karanlıkları? Ne kadar da yoğundur bu karanlıklar! Ruhları durgun ve körleri kıskanacak kadar karanlıktır. Kim karanlıklara bakmak...

119

  119. Mektup Aklıma yeni bir fikir geldiği zaman, senden “paylaşalım bunu!" sözünü duymayı beklemiyorum, kendi kendime söylüyorum bunu. Neyi bulduğumu soruyorsun bana. Bal gibi karlı bir iş bu; çıkar cüzdanını! Şimdi sana bir çırpıda nasıl zengin olunacağını öğreteceğim. Bak hele, nasıl can atıyorsun öğrenmek için! Haksız da değilsin hani, kısa yoldan seni büyük zenginliğe götüreceğim! Ama yine de sana borç verecek birini bulmak gerek. Ticaret yapmak için borç almalısın, ama senin bir kefil aracılığıyla borç almanı istemiyorum, adının aracıların eline düşmesini de. Ama senin için hazır bir destekçi var, yani Cato'nun ünlü bir sözünü vereceğim: " Kendinden borç al." Ne kadar az şey de olsa, eksiğimizi kendimizden istersek yeter bize. Çünkü arzu etmemekle sahip olmamak arasında hiçbir fark yoktur. Her iki halde de toplam aynıdır. Hiç işkence çekmezsin. Sana doğanın istediği şeyi vermemeni öğütlemiyorum -doğa inatçıdır, gem vurulamaz ona, hakkını ister. Ama doğanın is...

120

120. Mektup Mektubun birçok sorunların arasında dolaşmış da, bir tek sorun üstünde durmuş, onu çözümlemeye çalışmış: “İyi’yi, serefliyi nasıl tanıyabiliriz?" Bu iki soruya çeşitli felsefe okulları çeşitli çözümler getirir ve farklı olduklarını söylerler; bizim okulumuz ise sadece bölümlere ayırır bunları. Bu ne demektir? Anlatayım: Kimileri faydalı olan şeyin iyi olduğunu sanır. Bu yüzden zenginliğe, ata, şaraba, ayakkabıya bu ad verilir. Onların gözünde iyi'nin değeri işte o kadar aşağıdadır, öylesine sıradan konulara iner. Görevini iyi yapmanın yolu diye değerlendirirler bunu, şerefli sayarlar. Örneğin, ihtiyar babasına dindarca bakmak, fakir dostuna yardım etmek, kahramanca bir sefer yapmak, akıllıca, makul bir fikir vermek şerefli bir iştir sanırlar. Biz şerefli ile iyi'yi iki ayrı kavram yapıyoruz ama aslında ikisi de bir bütündür. Hiçbir şey şerefli olmadan iyi olmaz, şerefli olan da her zaman iyi'dir. Bu ikisinin arasındaki farkı her zaman söylediğim için yin...