Kayıtlar

Şubat, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yarın yine yoksun!

"Nice meyveler olgunlaştıkça ağırlaşır, başlarını eğer ve nazikçe bıraktıkları dallarından koparlar. Çünkü artık olmuşlardır; kibirleri son bulmuş, ulaşabilecekleri en yüksek makama-hiçlik makamına erişmişlerdir." Birçok ilim adamını bizzat tanıdım, bazılarını ise kitaplarından veya haklarında yazılmış eserlerden öğrendim. Eğer ilmi ve kibri sanal bir teraziyle tartacak olsak, ilmin ağırlığı arttıkça kibir hafifler ve nihayetinde yok olur. Ancak bu, sinsi bir yok oluştur; bu yüzden bizi yanıltmasın. Çünkü ilim ağacını sulamayı ihmal ettiğimizde kibir hemen kendini gösterir.   İnsan, sahip olduğu ilim ağacını sürekli sulayıp beslediğinde ve âlem üzerine tefekkür ettiğinde, hiçlik makamının yoluna baş koymuş demektir. Hiçlik makamı öyle yüce bir mertebedir ki orada ne gurur vardır ne de kibir.   "Hiç" kelimesinin sözlük anlamlarından biri "yok"tur. Manevi anlamda ise benlikten sıyrılmayı ve kibri terk etmeyi ifade eder. Hiçlik makamı, tasavvufta derin bir me...

Mutluluk Tuzağı

  Mutluluk Tuzağı Hayat, sürekli bir şeyler arama yolculuğudur. İnsanlar, ne aradıklarını tam olarak bilmeden, derin bir içgüdüyle aramaya devam ederler. Elde ettikleri şeyler kısa sürede anlamsızlaşır; bu yüzden, ne elde edersen et, arayış hiç bitmez. Zengin, fakir, sağlıklı ya da hasta herkes mutluluğu arar; fakat kimse tam olarak ne aradığını bilemez. Bazıları mutluluğu para, saygınlık ya da saygınlıkta bulacağını sanır. Ancak, saygın ve güçlü insanlara baktığınızda, onların da hâlâ arayış içinde olduklarını görürsünüz. Bir kısım çok zengin insanlar bile hayatları boyunca mutluluğu bulamamışlardır. Bizden önceki nesiller de bu tuzağa düşmüş, biz de bu tuzağa düşmüşüz; gelecekte de öyle olacak. Dünya kurulduğundan beri herkes bir şeyler aramaktadır ve bu durumdan kurtulabilenler çok azdır. Eskilerden ders alıp kendimizi sorgulamasak, bir gün büyük pişmanlık duyabiliriz. Mutlu olmak, tüm arzularımızın gerçekleşmesi demek değildir. Mutluluk, çalışıp didindikten sonra elde ettiğimiz...

Hayat Bir Seçimdir

İhtiyar bir Kızılderili, kamp ateşinin başında torunuyla oturuyormuş. Hava kararmış, odunlar çıtırdıyor, kıvılcımlar etrafa saçılıyormuş. Ateşin sıcaklığı yüzlerine vururken, ihtiyar torununa kalbinde iki kurt arasında bir savaş olduğunu anlatmış. Kurtlardan biri; öfke, kıskançlık, nefret gibi olumsuz duygularla doluymuş. Diğeri ise; sevgi, barış, iyilik gibi olumlu duygularla. Torunu merakla sormuş: "Peki, hangi kurt kazanıyor dede?" İhtiyar bilgece torununa bakarak, " Hangisini beslersen o kazanır.” Bu kısa hikâye, insanın iç dünyasındaki iyilik ve kötülük arasındaki mücadeleyi sembolize eder. Her insan, içinde bu iki kurtla da savaşır. Önemli olan, hangi kurdu besleyeceğimize karar vermektir. Yani, hangi duyguların ve düşüncelerin bizi yönlendirmesine izin vereceğimizdir. Hikâyede de belirtildiği gibi, olumlu duyguları beslemek, sevgi, barış ve iyilik dolu bir yaşam sürmek demektir. Olumsuz duyguları beslemek ise öfke, kıskançlık ve nefret dolu bir hayata yol açar...

Düşmanları Dost Eden Başkan

  Düşmanları Dost Eden Başkan Abraham Lincoln, Amerika Birleşik Devletleri'nin 16. başkanı olarak tarihe damgasını vurmuş, liderlik kabiliyeti, içerikle dolu konuşmaları ve stratejik zekâsıyla tanınmış bir figürdür. Özellikle iç savaş döneminde, ülkeyi bir arada tutma çabaları ve politikalarıyla hala günümüzde de örnek alınan bir liderdir. Lincoln'ün en dikkat çekici özelliklerinden biri, zor koşullarda bile yumuşak bir dil kullanarak insanları bir araya getirebilme yeteneğiydi. Bu yazıda, Lincoln’ün yumuşak dili ve bunun siyaset üzerindeki etkileri üzerinde duracağız. Yumuşak Dilin Anlamı: Yumuşak dil, iletişimde incelikli, nazik ve yapıcı bir yaklaşımı ifade eder. Bu tür bir dil kullanmak, karşıdaki kişiyi düşman olarak görmek yerine, onunla bir diyalog kurmayı ve ortak çözümler bulmayı hedefler. Lincoln’ün bu özellikleri, özellikle politik gündemlerin gerilimli olduğu dönemlerde güçlü bir strateji haline gelmiştir. Zira düşmanlık ve çatışma, insanların bir araya gelmesini zo...

Gelin, bizi eleştirin

Gelin, bizi eleştirin Fransız düşünür Suarez, "Doğu" ile ilgili şöyle bir tespit yapar: "Doğuda eleştiri yoktur, kaside (övgü) veya hiciv (alay) vardır. Eleştirmen olarak geçinen adam ya över, ya söver; ya gökyüzüne çıkarır yahut yerin dibine batırır. Meseleleri akılla değil, tutku ile karşılar. Tenkit eden de, tenkit edilen de olayları -biri tamamıyla kötümser, öteki tamamıyla iyimser- tek gözleriyle görürler." Eleştiri, sözlükte "Bir insanı, bir konuyu, bir yapıtı, doğru ve yanlış yönlerini bulup göstermek amacıyla inceleme işi" olarak tanımlanır. Peki, eleştiriyi bu tanımdaki hâliyle hiç gördünüz mü, duydunuz mu? İstisnalar hariç, ben duymadım ve görmedim. Dolayısıyla Suarez'in tespiti isabetlidir. Aslında eleştiri, bir kişiyi veya bir eseri geliştirmek için yapılır. Bizler, çevremizde yapıcı eleştiri getiren dostlara sahip olmadığımız için kendimizi tanıyamıyor ve geliştiremiyoruz. Çünkü sadece güzel sözler duymak isteriz. Arapça’da çok güzel bir s...

Altın Kural

  Altın Kural, size nasıl davranılmasını istiyorsanız başkalarına öyle davranmanızı öğütleyen evrensel bir ahlak ilkesidir. Bu kural, etik anlayışın temel taşlarından biri olarak kabul edilir ve tarih boyunca farklı kültürler, dinler ve felsefi yaklaşımlar tarafından benimsenmiştir. Nitekim Resulullah (s.a.v.) bir hadisinde “Kendin için hoş gördüğün şeyi bütün insanlar için de sev; nefsine yapılmasını hoş görmediğin şeyleri diğer insanlar için de hoş görme . ” Benzer bir öğreti Musevilikte de vardur, Hristiyanlıkta da. İnsan ilişkilerinde rehber niteliği taşıyan bu ilke, empatiyi ve karşılıklı saygıyı teşvik eder.  Altın Kural, farklı durumlara uyarlanabilecek üç temel biçimde ifade edilir: 1. Olumlu Form Bu yaklaşım, başkalarının size nasıl davranmasını istiyorsanız, sizin de onlara aynı şekilde davranmanızı önerir. Örneğin, eğer insanların size saygılı olmasını bekliyorsanız, siz de onlara saygıyla yaklaşmalısınız. Bu ilke, karşılıklı saygı ve anlayışın önemini vurgular. 2...

İnsanın "Tanrılaşma" Eğilimi ve Bununla Başa Çıkma Yolları

  İnsanoğlunun kendini mutlak güç ve otorite sahibi görme, bir nevi "tanrılaşma" eğilimi, tarih boyunca sayısız yıkıcı sonuçlara yol açmıştır. Tarih, bu eğilimin sayısız örneğini barındırır. İşte bunlardan bazıları: Firavunlar – Mısır Firavunları, tanrı Ra'nın yeryüzündeki temsilcisi olarak görülür. Özellikle III. Amenhotep ve II. Ramses gibi firavunlar tanrı kral olarak hüküm sürmüşlerdir. Julius Caesar, ölümünden sonra Senato tarafından 'Divus Iulius' (İlahi Julius) unvanıyla tanrılaştırılmıştır.  Augustus (MÖ 63 - MS 14) – Roma İmparatorluğu’nun ilk imparatoru olarak tanrılaştırılmış ve kendisi için tapınaklar yaptırılmıştır. Saddam Hüseyin ve Adolf Hitler , büyük bir kişilik kültü oluşturarak halklarına kendilerini kurtarıcı ve yüce lider olarak sundular; ancak doğrudan tanrı ilan edilmediler. Ancak, aşırı propagandaları ve lider figürleri onları yarı-ilahi bir statüye yaklaştırmıştır.  Naziler, Hitler’i bir "Führer" (lider) olarak neredeyse mesih...

Geri Kazanmamız Gereken Bir Erdem; Vefa

  Vefa, insan ilişkilerinin temel direklerinden biridir. Ancak günümüzde bu değer, ne yazık ki giderek azalıyor. İnsanlık tarihi boyunca iyiliğe iyilikle karşılık vermek, hem bir yasa hem de bir gelenek olmuştur. Vefa, sadece bir karşılık verme eylemi değil, aynı zamanda derin bir ahlaki duruş ve erdemdir. Kutadgu Bilig’de de ifade edildiği üzere, insanlık tarihi boyunca iyiliğe iyilikle karşılık vermek ve insana insanca muamele etmek, hem bir yasa hem de bir gelenek olmuştur. İnsanlar arasındaki bağları güçlendiren vefa, ilişkilerin sürdürülebilirliğini sağlar ve toplumsal dayanışmayı pekiştirir. Vefalı olmak, geçmişe saygı duymak ve geleceğe umutla bakmak anlamına gelir. Vefa beklentisi, sağlıksız bir düşüncedir. İyilikler, karşılık beklenmeden, insan olmanın bir gereği olarak yapılmalıdır. Beklentiye girmediğimizde, yaptığımız iyiliklerin gerçek anlamda içten olduğunu ve erdemli bir tutum sergilediğimizi anlarız. İyiliklerin karşılığını yalnızca Allah'tan beklemek, vefasızlığın ...

Dedikodudan Borçlara: Franklin’in Hayatını Değiştiren 4 Kural

Benjamin Franklin, sadece Amerika’nın kurucu babalarından biri değil, aynı zamanda disiplinli yaşam tarzı ve etik prensipleriyle de ilham veren bir figürdü. Gençliğinde bir günlük tutmuş ve bu günlükte kendisini geliştirmek için belirlediği 13 erdemi listelemiştir. Bu 13 erdemden dördü, günümüzde bile kişisel gelişim için önemli bir rehber niteliğindedir. Gelin şimdi bu erdemleri gözden geçirelim: 1. Borçlardan Kurtuluncaya kadar tutumlu Ol: Finansal özgürlük, birçok insanın hayali ancak bu özgürlüğe ulaşmanın ilk adımı, borç yükünden kurtulmaktır. Borçlar, sadece maddi değil, aynı zamanda psikolojik bir yük oluşturur. Borç ödeme planları yaparak ve gereksiz harcamaları azaltarak bu yükten kurtulmak mümkündür. Tıpkı bir sporcu gibi, hedefimize ulaşmak için disiplinli bir şekilde çalışmamız gerekir. 2. Doğruluk ve Samimiyet Esastır: Dürüstlük, güvenilirliğin temel taşlarından biridir. İnsanlarla ilişkilerimizi güçlendirmek, saygı kazanmak ve iç huzura ulaşmak için dürüst olmak şarttır...

Affetmek, Unutmak Değil, Özgürleşmektir

Hayat, insana farklı deneyimler sunan uzun bir yolculuktur. Bu yolculuk boyunca bazen kırılır, bazen kırarız. Bize zarar veren, kalbimizi inciten olaylarla karşılaştığımızda, içimizde bir öfke, kin veya kırgınlık oluşabilir.  Affetmek, yaşananları unutmak anlamına gelmez; aksine, insanın ruhen ve zihnen özgürleşmesini sağlayan bir eylemdir. Affetmek, geçmişte yaşanan olumsuzlukları kabullenmek ve onların üzerimizdeki yıkıcı etkisini ortadan kaldırmaktır. Birini affetmek, yapılan haksızlığı onaylamak ya da yok saymak değildir. Affetmek, o olayın bizi kontrol etmesine izin vermemek, yaşadığımız anın kıymetini bilmek ve geleceğe daha sağlıklı bir şekilde yürüyebilmek demektir. Affetmenin Önemi ve Ruhsal Etkileri Affetmek, ruhsal ve bedensel sağlık üzerinde doğrudan etkilidir. Yapılan araştırmalar, affetmeyen kişilerin daha fazla stres, kaygı ve depresyon yaşadığını göstermektedir. Affetmek ise kişinin iç huzurunu bulmasını ve hayatına devam etmesini kolaylaştırır. İçinde kin ve nefret...